Bugün Marx ve Engels'in yazdığı Komünist Manifesto'nun yıl dönümü. Bunu öğrendiğimde içimde onu yeniden okuma isteği doğdu. Ama bu bildiriyi belki de tekrar okumadan önce bu sene bir farklılık yapıp küçük bir yazı da yazmayı düşündüm. Güzel bir noktaya parmak bastığımı düşünüyorum. Umarım bazı kişiler için aydınlatıcı olacaktır. Amacım sizlere güzel bir vakit geçirtmekten fazlası değil. Keyifli okumalar diliyorum.


Okuyanların bildiği gibi Komünist Manifesto'nun önemli bir bölümü Marx'ın kapitalistlerle sanki diyaloğa giriyormuş gibi kavga etmesine ayrılır. Burada kapitalistlerin komünistler hakkında ettiği yalan ve yanlış şeylere aynı sertlikle cevap verilir. Kapitalistlerin iddialarından biri, sizin de okurken rastladığınız gibi, şudur: Komünistlerin (hatta aslında ortak mülkiyeti isteyen insanların tamamının) kadınları da ortaklaşa kullanmak istedikleri iddiası. "Ama siz kadınları da ortaklaşa kullanmak istiyorsunuz!" Marx bu ve buna benzer yalanlara karşılık sert cevaplar verir ve ayrıca onları çürütür. Burjuvazinin kendi yaptığı ahlaksızlıklara, güven, sevgi, aile ilişkilerinin güzelliğini asıl kendisinin bozuluşa neden olduğuna ve bu tür değerleri kâr ilişkisine indirgediğini söyler. Ve sertçe şu sözü ekler: Burjuvalar birbirlerinin karılarını ayartmaktan müthiş zevk alırlar.


Şimdi biz bu iddianın köklerine gidelim. Bu iddia sadece komünistlere değil, modern çağın başlarında ortak mülkiyeti savunan Hristiyanlara, sosyalizmin erken savunucularına da yöneltildi. Peki neden komünistlere de aynı şey tekrarlanır? Veya neden eşitlik isteyen her insana alakasız şekilde birden bu çamur atılır? Bunu neye dayandırırlar? Hızlıca cevap verelim. Eski Yunan'ın iki büyük filozofundan biri olan Platon'un siyaset felsefesine. Ama bundan önce sanırım Sparta hakkında da bir iki şeyden söz etmek gerekiyor.


Demokrasinin zayıf yönleri ve anarşiye ve hatta zorbalığa yol açan kötü sonuçları olduğunu gören Platon, onun tam tersi bir yönetim şekline sahip olan Sparta'dan etkilenmiştir. Sparta'da eşlilik durumu farklıydı. Diyelim ki sevdiğiniz biriyle birliktesiniz. Siz oldukça verimli ve güçlü bir erkek veya kadınsınız. Ama partneriniz hastalıklı veya zayıf bir kişilik. Özellikle fiziki açıdan doyurucu değil. Böyle bir durumda sizin o kişiyle birlikte olmanıza izin verilmez. Çünkü o zamanlarda şuna inanılıyordu: eğer çift sağlıklı ise çocuk sağlıklı ve güçlü ve verimli, eğer sağlıksız ise çocuk kesinlikle sağlıksız ve verimsiz doğar. Güçlü ve dirayetli her insan istesin veya istemesin ona uygun olan bir eşle birlikte olmak zorundadır. Ki gelecek nesil de güçlü olsun.


Yunan dünyasının siyasi açıdan kargaşalı bir döneminde doğmuş olan Platon, çok doğal olarak Sparta'nın bu sisteminden etkilenir. Ve onun Devlet'ini okuduğumuzda da bunlara benzer şeyler görürüz. Hatta Platon'da yanlış birliktelik sonucu doğan sağlıksız çocuk bir yerde öldürülür. Sonra Platon'da herkes anne ve herkes babadır. Bu yüzden çocuklar her kadına bir anneymiş ve her erkeğe de babasıymış gibi ahlaklı bir şekilde davranır. Bunun nasıl sağlandığını hatırlayalım.


Devlet'te bir yalandan söz edilir. Bu yalanı iki aşamalı açıklayacağım. Devlet, çiftleri bir kuraya göre seçecek ve bir araya getirecektir(1) ve halka şöyle söylenecektir: İnsanlar üç türlü yaratılmıştır. Bunlardan biri altın, biri gümüş, bir diğeri de pirinç ve demirdendir. Altın türünden olan insanlar filozof krallığına, gümüşler koruyuculuğa layıktır. Sona kalan demir türünden olanlar ise bildiğimiz sıradan halktır - köylüsü, ticaretçisi(2). Aslında böyle bir kura yoktur. Yalanın ilk kısmı burasıdır. Eş türden doğmuş (altın, gümüş, demir) insanlar arasında sanki adilce, hiçbir işe karışmadan kura yapılacağını söylenir. Ama oysaki perdenin arkasında birtakım ilkeler vardır. Bu noktayı az önce Sparta'dan bahsederken haber vermiştir. Yasa koyucu kurayla eşleştirme yapmayacaktır. Çünkü bu gereksiz riskli veya saçmadır. Aksine en verimli kişiler bir araya gelmelidir. En çok çocuk yapacak aileler, en güçlü ve doyurucu insanlardan olmalıdır. Ki bu sayede gelecek nesil de eskisi gibi güçlü ve dirayetli olmaya devam etsin. Sonuç olarak altın türünden bir insan demir türünden bir insanla birleşemeyecektir. Bu gayrimeşru sayılır ve çocuğun sağlıksız olacağı öngörülür. Bu gayrimeşru çocuk, bu nedenlerden dolayı bir yerde daha bebekken öldürülür ve büyümesine izin verilemez. Tabii bir nokta daha vardır. Bu "üç tür insan" yalanına (yalan hükümet için ahlaki ve soylu sayılmakta olduğunu belirtelim) halk nasıl inanacaktır? Şimdiki nesil bir anda nasıl tüm inançlarını terk edip bunun doğru olduğuna inanacaktır? Platon bunun farkındadır. O da böyle bir şeyin mümkün olduğunu söyler fakat iki veya üç nesil sonra buna zamanla inanılacağını düşünür ve bir sorunun kalmayacağını söyler. Yavaş yavaş konumuza dönüyoruz. Okur sabırlı olsun, birazdan bunları komünistlere 19. yüzyılda söylenmiş "kadınları ortaklaşa kullanma" iddiası ile bağlayacağız.


Bir önceki paragrafta ailelerin kendi öz çocuklarını tanımayacaklarını, her çocuğun da her yetişkine ebeveyni gibi davranacağını söylemiştik. Çünkü her çocuk devletin onlara uygulayacağı eğitim için ailesi daha yeni doğan bebeklerini görmeden ellerinden alınır. Ve yaşına göre zorunlu eğitimlere girer. Ve aileler asla çocuklarını tanıyamazlar. Şimdilik kökenini görmüş oluyoruz. Ama şu an tatmin edici bir noktada değiliz. Çünkü bahsettiğimiz iddianın sadece kökenini göstermiş bulunuyoruz, bağıntısını değil. Ve ayrıca şunu hatırlatalım: kadınları ortaklaşa kullanma sözleri sadece 19. yüzyılda komünistlere değil, ondan yüzyıllar önce bile eşitlik ve ortak mülkiyet isteyen her insana, döneminin güçlü ve zengin ve hatta modern çağın başlangıcında yeni yeni oluşmaya veya doğmaya başlayan burjuva sınıfı tarafından söylenmişti. Bu hatırlatmadan sonra artık bağıntıyı tüm detaylarıyla gösterebiliriz.


Platon'un Devlet'inde filozof krallar ve sonra da asker olan koruyucular için ekonomik bir öneri yapılır. Bu öneriye göre filozof krallar ve askerler asla maddi bir birikime sahip olmazlar ve hatta onlar en önemli insanlar olmasına rağmen altınları bile olmaz. Her şeyden ölçülü ve gerektiği kadarıyla elde ederler. Onların kendilerine ait mülkleri olmaz, her şeyi ortaklaşa kullanırlar. İşte Platon'un bu önerisi onun komünist bir sistemin tohumu olduğu düşüncesini doğurur. Gerçekten de bu öneri bize aynı şeyleri isteyen komünistleri hatırlatır. Ve bu ekonomik modelin benimseyicilerinin aynı Platon gibi çocukları ve kadınları da ortaklaşacağı düşünülür. Bu kimisi için bilinçli olarak yapılır, kimisi için de yüzeysel bir bakıştan dolayı düşülen yanılgıdır. Biz bu yazıda bunu çürüteceğiz. Şu soruyu soracağız ve cevaplayacağız: Gerçekten de aynı şeyleri istiyorlarmış gibi görünen Platon ve komünistlerin arasında böyle bir ekonomik ve ahlaki bir bağ var mıdır? Biz buna yoktur diyoruz. Çünkü Platon'un sistemine komünist demenin yüzeysel olduğunu, bu yüzden de gülünç olduğunu düşünüyoruz. Aslında bu tür hatalar felsefe tarihinde, Platon ve Aristoteles'in siyaset felsefesinde sıkça yapılır. Artık yazının sonuç bölümündeyiz.


Şimdi hata dediğimiz şeyi biraz açalım. Örneğin Aristoteles'in siyaset felsefesi hakkında yürütülen tartışmalarda anakronik ve felsefi olarak hatalı diyebileceğimiz şeyler görürüz. Onun devlet anlayışının bireyi çok geri bıraktığını veya Platon'a göre bireyi daha değerli bir biçimde ele aldığını, devletinin gücünün çok mu az mı olduğunu, Aristoteles'in otoriter bir yönetim anlayışından mı yoksa daha özgürlükçü bir anlayıştan yana mı olduğu vs... Kimisi ilkinin kimisi de sonuncusunun olduğunu düşünür. Ama biz işin aslına bakalım. Aslında Aristoteles'in bunlardan haberi dahi yoktur... Onun zamanında Platon da dahil olmak üzere kimsenin bu tür konularla alakası olmadığı gibi haberi de yoktu. Bu tartışmalar aslında kendisini ilk olarak modern çağın başlarında gösterir. Hobbes, Locke bunun örnekleridir. Fikirler tarihinde yeni bir şey olmasa da orijinal olan bazı şeyler vardır. Bu orijinalliği fikrin, belki de tohumu yüzyıllar önce atılmış bir fikrin, kendi döneminin sorularına ve sorunlarına cevap verecek tarzda yorumlanmasında yatar. Ve Antik Yunan filozoflarına baktığımızda görürüz ki, onların bu tür şeylere cevap verme derdi yoktur. Hatta böyle bir zemin de yoktur. Bunun biraz anakronik bir hata, biraz da yüzeysel bir bakışın sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi tekrar Platon'a dönelim. Burada esas olarak felsefi bir hata olduğunu düşünebiliriz. Çünkü Platon'a komünist dendiğinde onun metafiziğinin bir anlık göz ardı edildiğini görüyoruz. Çünkü Platon komünist bir sistemi çok beğendiğinden ve uygun bulduğundan değil, tamamen onun metafizik sisteminin sonucu olarak böyle bir şey öneriyor. Filozof krallar ve koruyucular için maddiyattan ve bu dünyadan daha önemli olan şeyler vardır. Her şeyden önce bu madde dünyası Platon gibi bir idealist için bozucu ve aşağı varlıktır. Böyle bir düşüncede olan bir filozofun neden filozof krallara ve koruyuculara maddi güzellikleri sunmayacağı açıktır. Elbette herkesin karnı aynı miktarda dolsun diye değil. Bunun nedeni, filozof kral ve koruyucu türünden olan önemli insanların yozlaştırıcı bir dünyanın ve ruhun değil maddenin egemenliği altında olmamasını istemesidir. Zaten böyle bir şey olsaydı, bu Platon için ahlaki bir sorun doğacağı anlamına gelirdi. En son ve en önemli nedeni de açıklayalım. Filozofların zaten zenginlik gibi bir derdi yoktur. Çünkü Platon'un Devlet'inde onlar çok daha önemli şeylerle ve hatta çok daha güzel şeylerle ilgilenirler. Doğrusunu söylemek gerekirse Güzellik'in kendisiyle. Filozof krallar hakikatin peşinde olan, bilgeliği seven ve iyi ideasını arayan yüce kişilerdir. Bütün bunlardan sonra Platon'u komünizm ile ilişkilendirmek sizce ne kadar mantıklı olacaktır? Garip ve üzücüdür ki bu anlayış oldukça yaygındır. Hatta Popper'in "Açık Toplum Ve Düşmanları" adlı eserinde de okuyuculara böyle servis edilir. Biz kendi payımıza -söz konusu hatalı durumun- bunun bir hata olduğunu kabul etmekle birlikte, oldukça gülünç ve saçma olduğunu düşünmekteyiz. Artık her şeyi tüm açıklığıyla görmüş bulunmaktayız.


Artık yazının sonu. Bu yazıyı iki istek ile kaleme aldım. Her şeyden önce bu güzel metnin, Komünist Manifesto'nun yıl dönümünü kutlamaktı. Ama bunu yaparken sadece küçük bir kutlama yazısı yazmak istemedim. Bugün hâlâ daha önemli olan ve okunmaya devam eden bu metnin okuyucularına keyifli ve bilgilendirici bir yazı sunmak istedim. Hem Tolstoy ne demiş? İnsanın amacı topluma hizmet etmektir. Akıllı olmakta birlikte, hakkını savunan ve yeterince de yürekli olan her insanın yapacağı gibi biz de kendi çıkarlarımızı düşünen biri olmayacağız. Bunu aşırı bireyciler yapar. Nitekim çıkarlarından başka bir şey düşündürtmeyen bu felsefeyi benimseyenlere Mustafa Kemal şöyle söyler: O adam birey sıfatında yok olacaktır. Biz henüz bu çıkarcı sistemin yok oluşunu göreceğimiz dönemlere çok uzağız. Ama umudumuz ise bir o kadar o güzel günlere iştahlı ve yakın bulunmakta. İnsanları yozlaştıran, birbirine düşüren, halkı mahveden sistemler dünyada var olduğu sürece, ona karşı durmaya devam edecek bir devrimci yumruk da daima var olmaya devam edecektir.