Korku insanın içine düştüğü vakit sarıyor dört bir yanını. Hiçbir duygu korkuya baskın gelemiyor çünkü en acımasız duygudur korku. Mutluluk kısa sürer, üzüntü geçicidir. Ama korku... Yüzleşmeden bırakmaz peşini. Daima hissettirir seninle olduğunu. Peki ya yüzleşemediğin bir şeyse, yüzleştiğin halde tekrar ve tekrar yüzleşmen gerekliyse? Nasıl gider bu duygu? Her gün bir sonraki güne korkuyla bakıyorsan ne zaman bitecek? Beş sene sonrayı korkuyla düşlüyorsan, on sene sonra olduğun noktanın seni tatmin etmemesi korkutuyorsa nasıl biter ki? Bu hiç adil değil! Diğer duyguların pasif olması, umudun korkuya yenik düşmesi hiç adil değil. Sevincin, üzüntünün hatta umudun içinde korku barındırması hiç adil değil. Hakkını yemek olmaz, korku bizi ayakta tutan asıl duygu. Peki korku, ayakta durmamızı engellerse? Geleceğe baktığımda korkuyorum. Zamanın geçip gitmesinden korkuyorum. Yarının gelmesinden, bir nefes daha almaktan korkuyorum. Yaşamaktan korkuyorum. Pes etmekten korktuğum için yaşarken, yaşamaktan korkmak... Bu nasıl bir paradoks? Bu döngüye nasıl girer insan? Daha doğrusu, herkes bu döngüyle yaşar bilmeden. Peki ya fark edenler... Hangi korkuyla yüzleşmişlerdir? Pes etmekten korktukları için yaşamayı mı seçmişler, yaşamaktan korktuğu için pes etmeyi mi? İşte bunu asla bilemeyeceğiz.