Köyde susuzluk baş göstermişti. Tek bir kuyu vardı ve o da artık yeterince su vermez olmuştu. Günlerdir çatlamış toprakların ortasında suskun bekleyen kuyu, köyün kaderini belirleyecek gibiydi. Ancak mesele su değildi artık. Su bahane, güç kavgası şahane!


Oktay Muhtar, kuyunun başındaki taşın üzerinde oturmuş, köylünün homurdanışlarını dinliyordu. Yanında şehirdan gelmiş bir uzman vardı. Adam, köyün suyunu düzenleyeceğini, modern sistemler kuracağını söyleyip durmuştu. Ama gözleri köydeki tarlalardan çok Ahmet Ağa’nın kasasında saklı altınlara kayıyordu.

Muhtar, uzmanın kulağına eğilip sinsice fısıldadı:

“Bak hocam, bu köylüler saf. İki laf edersin, ikna olurlar. Ama işi çözmek için para gerek. Ben sana yardım ederim, sen de işin sonunda beni unutmazsın.”

Uzman başını salladı, ardından dudaklarının arasından sigarasını çekip köye baktı. “Merak etme Muhtar,” dedi, “bu iş bende.”


Ahmet Ağa, köyün en varlıklı adamıydı ama herkesten sakladığı bir korkusu vardı: suyun kontrolü Muhtar’ın eline geçerse, tarlaları mahvolurdu. O akşam kahvede birkaç köylüyü yanına çekmeye çalıştı.

“Bakın,” dedi öfkeyle, “bu uzmanla Muhtar bir iş çeviriyor. Suyu satacaklar. Biz kendi kuyumuzu açmalıyız. Ama birlik olmazsak hepimiz kaybederiz.”

Köylülerden biri alaycı bir tonla cevap verdi:

“Ağa, sen kendine suyu çoktan ayırmışsın zaten. Bizim derdimizi düşündüğüne emin miyiz?”

Kahkaha atan köylüler arasında bile güvensizlik vardı. Herkes birbirinden şüpheleniyor, kimse kimseye sırtını dönemiyordu.Ahmet Ağa, köyün en varlıklı adamıydı ama herkesten sakladığı bir korkusu vardı: suyun kontrolü Muhtar’ın eline geçerse, tarlaları mahvolurdu. O akşam kahvede birkaç köylüyü yanına çekmeye çalıştı.

“Bakın,” dedi öfkeyle, “bu uzmanla Muhtar bir iş çeviriyor. Suyu satacaklar. Biz kendi kuyumuzu açmalıyız. Ama birlik olmazsak hepimiz kaybederiz.”

Köylülerden biri alaycı bir tonla cevap verdi:

“Ağa, sen kendine suyu çoktan ayırmışsın zaten. Bizim derdimizi düşündüğüne emin miyiz?”

Kahkaha atan köylüler arasında bile güvensizlik vardı. Herkes birbirinden şüpheleniyor, kimse kimseye sırtını dönemiyordu.


Hacer, kızı Ayşe’yle kendi planını kurmuştu. Genç ve güzel Ayşe’yi uzmanla konuşması için gönderdi.

“Ayşe,” dedi annesi, “bu adamı kafalayabilirsen suyun kontrolünü bize bırakır. Ama dikkat et, seni kandırmasına izin verme!”

Ayşe istemeye istemeye annesinin sözünü dinledi. Uzmanın yanına gidip utangaç bir şekilde konuşmaya başladı:

“Bize yardım edeceğinizi söylüyorsunuz ama köylü size güvenmiyor. Siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?”

Uzman, Ayşe’ye tatlı bir gülümsemeyle yaklaştı. “Bak güzel kız,” dedi, “ben bu köyün kurtuluşu için buradayım. Ama herkesin biraz fedakârlık yapması lazım. Belki sen bana yardım edebilirsin.”

Ayşe bu sözlerden rahatsız oldu ama uzman konuşmasını sürdürdü. “Muhtar da doğru bir adam değil. Ama ben herkese eşit davranacağım, merak etme.”

O sırada kuyu başında bekleyen birkaç kadın, Ayşe ile uzmanın yakınlaşmasını görmüş, köyde yeni dedikodular başlatmıştı bile.


Mehmet, köydeki herkesin arkasından iş çeviren ama kendi çıkarlarını daima ön planda tutan biriydi. Ahmet Ağa’nın yanına gelip sadakat yemini etti:

“Ağa, su işini çözeceğim. Uzmanın planını öğrenip sana getireceğim. Ama bana güvenmen lazım.”

Ahmet Ağa tereddüt etti ama başka çaresi yoktu. Mehmet’in söylediklerine inandı. Ancak Mehmet, gece vakti uzmanın çadırına gidip bambaşka bir hikâye anlatıyordu:

“Bak hocam, Ahmet Ağa senden şüpheleniyor. Ama istersen sana Ağa’nın gizli altınlarının yerini söyleyebilirim. Yeter ki bana biraz pay ver.”

Uzman, Mehmet’e uzun uzun baktı, sonra bir kahkaha patlattı. “Hepiniz birer tilkisiniz,” dedi. “Ama ne yapalım, işler böyle yürüyor.”


Köylüler, kuyunun başında toplandığında artık herkesin bir planı vardı. Ahmet Ağa, Mehmet’e güvenip uzmanın niyetini açıklamasını bekliyordu. Hacer ve Ayşe, kadınları örgütleyip kontrolü ele almaya çalışıyordu. Mehmet ise kendi cebini doldurma derdindeydi.

Tam o sırada, Muhtar öne çıktı ve köylülere seslendi:

“Bu kuyu artık hepimize yetmez. Uzman bir sistem kuracak ama herkesin payı neyse ona göre su alacak. Fazlasını isteyen parasını verecek!”

Köylüler arasında homurdanmalar yükseldi. Ahmet Ağa bağırarak öne çıktı:

“Su satılmaz! Bu köyde su, herkesin hakkıdır!”

Mehmet sessizce geri çekildi. Uzman ise Muhtar’ın omzuna elini atıp bir sigara daha yaktı. Gözlerini Ahmet Ağa’ya dikerek alaycı bir sesle konuştu:

“Burası artık köy değil, bir ticaret merkezi olacak. Su da bunun başlangıcı. Şimdi, ya bizimle çalışırsınız ya da susuz kalırsınız.”


Köy meydanı karıştı. Herkes birbirine bağırıyor, hakaretler havada uçuşuyordu. Bu sırada Ayşe, sessizce annesinin yanına yaklaşıp fısıldadı:

“Anne, herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Bu köy artık eski köy değil. Ne yapacağız?”

Hacer derin bir nefes aldı. “Bizi kurtaracak olan yine biziz kızım. Başka kimseye güvenme.”

Ayşe, kuyunun başına dönüp bir süre sessizce baktı. Kuyu, tıpkı köylüler gibi sessizdi ama içinde fırtınalar kopuyordu.


Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.

Yağmuru, rüzgarı ve güneşi

Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden

Düşünemezler…

Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek

Topraklarını büyütmeye çalışırlar.