Ahmet Ağa, kapıyı çarptığı gibi içeri girdi. Çizmelerinin toprağını bile temizlemeden sert adımlarla masaya yöneldi, üzerindeki ceketi çekip sandalyeye fırlattı. Zeynep, ocağın başında sessizce çorbayı karıştırıyordu. Fakat Ahmet Ağa’nın nefesi, içeriyi dolduran gerginliği daha da ağırlaştırdı.

"Ne oldu, korktun mu yine? Korkacaksın tabii! Bu evde korkacak herkes, çünkü herkes aptallık yapıyor! Bir ben düşünüyorum, bir ben uğraşıyorum! Ama dışarda Muhtar’la o şehirliden medet uman köylüler... İçerde de senin gevşekliğin!”

Zeynep, başını hafifçe eğdi, dudakları titreyerek cevap vermeye çalıştı:

"Ahmet, olanları biliyorum... Köylü de konuşuyor. Ama belki anlaşabilirseniz...”

Ahmet Ağa, bu sözlerle daha da delirdi. Masaya avuç içiyle öyle bir vurdu ki Zeynep irkilip geri çekildi.

"Anlaşmak mı dedin? Kiminle anlaşacağım Zeynep? Muhtar mı, o şehirden gelen üçkağıtçı mı? İkisi bir olmuş, bu köyün suyunu satmaya kalkıyorlar! Suyu! Hepimizin hakkı olan şeyi!"

Zeynep yutkundu ama konuşmaya devam etti:

"Ahmet... Belki başka bir çözüm vardır. Kendi kuyumuzu açmayı düşündün mü?"

Ahmet Ağa kahkahayla karısının yüzüne baktı, ama bu kahkaha tehditkârdı. Sert bir hareketle ocağın yanına geldi, çorbanın üstündeki tahta kaşığı aldı ve yere fırlattı.

"Kendi kuyumuzu açacakmışız! Senin aklın erer mi bu işlere ha? Kuyuyu açacakmışız! Para lazım Zeynep, para! Ama o köyde herkes bana düşman. Şimdi sen oturduğun yerden bana çözüm mü üreteceksin? Elindekini düzgün yapmayı öğren de sonra konuş!"

Zeynep geriye çekilip sessizleşti. Ahmet Ağa yüzünde delicesine bir öfkeyle konuşmaya devam etti.

"O şehirliden bir halt olmaz. Muhtar’ın eline para geçerse bu köy mahvolacak! O kuyunun başına dikilecek, herkesten para alacak, anladın mı? Senin kafan erer mi böyle şeylere ha? Tarlalarımız ne olacak? Susuz kalacak! İşçiler çalışmayacak, mahsulümüz kuruyacak! Herkes bana diyor ki ‘Ağa, sen halledersin.’ Ama neyle halledeceğim Zeynep? Seninle mi?!"

Zeynep, yere düşen tahta kaşığı almak için eğildi ama Ahmet Ağa, sert bir şekilde eliyle durdurdu. Gözleri karısının üzerine öyle bir dikildi ki Zeynep olduğu yerde kalakaldı.

“Bir kere şu evde bir şey doğru dürüst olsun! Çocuklar rezil halde dolaşıyor. Yemek desen yavan. Benim sinirimle başa çıkacak gücün bile yok! Bir kere de bir işe yarayın be kadın!”

Zeynep gözlerini yere dikti, ama bu kez Ahmet Ağa onun yüzüne eğilerek daha da alçak bir sesle konuştu:

“Bak Zeynep, bu su meselesi yüzünden kafayı yiyorum. O Muhtar’la o uzman beni köyün önünde rezil etti. Ama burası benim evim. Burada sözüm kanundur! Bir daha beni böyle işlerin arasında yalnız bırakırsan, o ocağı da, bu evi de başına yıkarım!”

Sonra elini sert bir hareketle geri çekip kapıya yöneldi. Kapıyı bir kez daha çarpıp dışarı çıkarken geride yalnızca Zeynep’in titreyen nefesi kaldı.