Korkusuz olmak uykusuz olmak gibi bazen, korkmak uykululuk hali. Bazı kavramlar yaşantımızla vücut bulunca bambaşka anlamlara gelebiliyor. Korkusuzluğum, zamanla korkum olduğundan, korku üzerine yazıyorum bu yazıyı. Kucağıma büyük bir yastık alıp başladım, arkasına saklanabileceğim türden. Korkularımdan bahsederken en azılısına bir isim vermem gerekti, biraz ehlileştirmek için. Ben de zihnimde seni somutlaştırdım, kendimce çok korkmayacağım şekilde. Bir de renkten ad belirledim o sensin, koyu mavi.

Bir şarkıyı döner dolaşır dinlersin. O şarkıyla bazı anlar eşleşir: yerler, insanlar, anılar birden fazla şey ifade eder. Fakat gün gelir o şarkıyı dinlemeye utanırsın, dilinin ucuna gelir sanki dilin tutulur, diyemezsin. Söylersen ifşa gibidir. Karşına çıkar değiştirirsin, kaçış rampasıdır tek seçeneğin. Ama sen manzarana dalıp rampayı kaçırır yavaşlayamazsın. Bir kazaya karışmadan araya kaynayıp gitmektir tüm niyetin artık. Taksim Meydanı'nda yürüyen biri gibi veya her zaman fikri sorulup cevabı beklenmeyen biri gibi bazen öylesine biri olmak istersin. Bir yandan da görülmek. Kelimelerinle belki insanları iyileştirirsin ama yeri gelir o kelimeler kendi ipini çekecek olur ve susmayı tercih edersin. Şarkıda sürüklenip gidersin de sürekliliği sana verdiği mesajdır, şarkı da der ki, "olur ya..."

Eski anıları rüyadan ayırmak zor. Kırmızı gökyüzü bir yolda ilerliyoruz akşama yakınız, gün batımı aynı sen gibi dikkatimi dağıtıyor, yol ayrımı yaklaşıyor kaçırıyorum, tek başına değilim, yol arkadaşlarım da görmüyor.

Gökyüzü turuncu, mor ve hepsi karışık, yanardöner ayrıca sende öyle, bu işin sonu da öyle olmaz mı koyu mavi?

Yolu biraz uzatsam da bir şekilde buluyorum. Sonraları tek başıma tekrar bir yola giriyorum, bir süre izi kaybediyorum, fakat kimsenin haberi olmuyor, bir süre daha kaybediyorum, kayboluyorum yolu kaybetmeye gör, herkesin haberi oluyor.

Çok zaman geçiyor bir gece yolu buluyorum. Bulduğum yol bir gün sana çıkıyor koyu mavi, o yastık da yok ortada, benim zaten kendimden başka sığınağım yok. Senden de korkuyorum, korkmayacağım türden seçmiştim rengini, ne oldu da bu kadar korkar oldum? Sarılsam geçer, sarılsam iter şaşkınım bu duruma. Korku galiba çocukluğumdan beri benimle, korkusuz görünerek gizliyordum, sen olunca ikisine de ihtiyaç olmuyordu. Koyu mavi aniden gelince saklanmaya gerek kalmıyordu. Eskiden olduğu gibi... Olmaz mı? Olur ya...

Benzer sözler duymak istemiyor insan fakat duyduklarımız, korktuklarımızdan farksız. Başkalaşmış zamanlarda izlenen aynı filmin tekrarı gibi hayatlarımız. Sabahın dibi gökyüzü yine yanardöner, yarım bıraktığın kadeh masada duruyor koyu mavi. Kedi sisli havaya bakıyor ve ben o kadehi sonsuza kadar sana ayırıyorum. Olur ya canın kaldığı yerden devam etmek ister. Geç oldu dersin her seferinde olduğu gibi, bense her seferinde olduğu gibi gülerim buna, birçok şeye güldüğüm için yine geçiştirirsin sen de.

Rengini değiştirme koyu mavi. Eksik hissedersen, seni çokken az yaparsam, sevdim diye sen de ödün vermek durumunda kalırsan... Olur ya, soğuk bir akşamda kimse yokken sen benim korkumu unutturdun diye eksik bir özgüvenle herhangi bir cümlemle incitirsem ve sen olmaz da, olur ya hani sorumluluk hissedersen ya da seni hiç olmadık yerde sırf seni seviyorum diye bunlara borçlu hissettirirsem, rengini değiştirme, olmaz ama hani olursa diyelim tüm bunlara...

Olur ya seversin sonunda benim seni sevdiğim gibi, yani zaman kırılır manzaraya dalıp yolu kaçırmaz, gökyüzünün renkleri gibi karışmaz ve biz yerine kavgamız bükülür karşımızda. Birbirimizi değil zamanı sorgulatır mı yaşadıklarımız? Haklı haksız birbirine karışır ve haklı olmak önemli değilmiş der miyiz? Olmaz mı? Tabii ki olur ya, olacaktır...

 

Otuzlu yaşların yirmilerden farkı, biraz da bir şeyler olsun istemek yerine, bir şeyler olmasın istemek sanki.

Hayatımızı olanlar değil olmayanlar yönetiyor artık. Bunu yirmiler bitince anlıyor insan. Olsunlar, korkusuzluğum gibi gitti, yerini olmasınlar yönetiyor artık, aynı korkularım gibi. Olur ya, korkudan başka bir şeye hizmet etmiyor artık. Olur ya yollarımız ayrılır, olur ya yokluğunla savaşmam gerekir, korkmamak için koyu mavi dedim sana, beni sen yapan süreçlerim var kendimden korkmam da bundan.

Seninle bir yerlerde tekrar tanışmalıyız koyu mavi. Benim bu halimi bilmiyorsun. Ben de kendime yeniyim. Senin güven veren bir ismin var, bense tanımsız bir yok oluşum. Bir gün tekrar tanışırsak benim artık kendime ait bir adım var, vazgeçişim ben. Oldurmaya çalıştığı ne varsa öylece bırakmış fakat olduğu haliyle daha iyi devam eden bir vazgeçiş. O vazgeçiş senin sandığın gibi biri değil. Tanısan sen de seversin.