Siz hiç boğuldunuz mu daha önce? Bir denizde ya da havuzda veya gölde? Bir kaşık suda da olabilir. Ben küçüklüğümden beri yüzme biliyorum ve hiç öyle bir tehlike atlatmadım. Hatta metafor kullanmalarıyla ünlü yönetmenlerin sevebileceği kadar ilginç bir anımda, kendimle aynı adı taşıyan bir arkadaşımı boğulmaktan kurtarmışlığım bile var. Kendisi deniz kenarında yaşayan bir arkadaşımdı ama yüzme bilmezdi.
Boğulmak fiili ilginç gelir bana çünkü edilgen yapılıdır. Bir kişi değil ama suda boğulursanız suçlusu kimdir? Yüzme bilmediğiniz için siz mi yoksa su mu? Siz mi dikkat etmeliydiniz, acaba o kadar açılmamaya, yoksa su sizi ne olursa olsun kaldırmalı mıdır?
Bir de boğulmak ikircikli bir şey gibi sanki. Yani üçüncü bir alternatifi yok. Ya oluyor ya da olmuyor. Sürekliliği de yok gibi. Ama varmış aslında. Nefes alamadığınızı hissetmek de böyle bir şey değil mi? Aklınızdakileri konuşamamak, içinizdekileri istediğiniz gibi yaşayamamak. Boğulmak gibi.
Ben de belki bir sürü insan gibi boğuluyorum bu aralar. Biraz nefessiz kalıp tuzlu su yutuyorum önce, daha sonra geçer gibi oluyor, su kaldırıyor herhalde diyorum. Gencecik insanlar da boğuluyor olmalı ki kendini bir metro durağında tünele bakarken buluyor. Su kaldırıyorsa treni bekliyor, eve gidecek çünkü ya da okula ya da başka bir yere işte. Ama gidecek. Fakat belli ki bazıları da nefessiz kalıyor, su da kaldırmıyor herhalde. Tünele bakma nedeni değişiyor. Kendisiyle aynı ismi taşıyan ve yüzme bilen bir arkadaşı da yok belki. Aidiyeti yok olmuş çünkü. Benliği su altında kalmış bile. Su birikintisinin büyüklüğü, düşüncelerimizin derinliği ile doğru orantılı olur bazen. Yirmi yaşında bir insan denize, Boğaz'a bakarken önümde neler var kim bilir diye düşünmüyorsa, tek arkadaşına son bir defa teşekkür ediyorsa, tüneli gözleyiş nedeni değiştiyse, boğulmuştur.