ayaklarında marka ayakkabıların, dizlerin yara bere içinde, yaşın dokuz, gözün kara. sen, küçük oğlan çocuğusun; sen, benim aşık olduğum çocuksun.


parmak uçların nasır tutmamış daha, ciğerlerin duman tatmamış. gözlerin daha hiç yaşlanmamış, elmacık kemiğin daha hiç morarmamış.


daha hiç kavga etmemişsin mesela. daha hiç ağız dolusu küfretmemişsin. daha çok güzelsin.


yumuşak bir tenin var, daha darbelerle sertleşmemiş. buğday bir tenin var mesela, daha mürekkeple lekelenmemiş. bir kalbin var, daha tuzla buz olmamış, daha kimsenin kalbini tuzla buz etmemiş.


dudakların pembe, daha annenin yanağının pürüzünden başka yer görmemişler. daha kimsenin dudağına yerleşmemişler, kimsenin vücudunda gezmemişler, aşkla ezilmemişler. alt dudağın şekilli, dolgun; daha darbe alıp, patlayıp şeklini kaybetmemiş. daha ağzına hiç kan dolmamış.


saçların siyah, güzelce taranmış. saçlarını kimse arzuyla, tutkuyla çekmemiş mesela. daha hâlâ saçlarını annen tarıyor, düğümlerini açıyor, saçlarındaki düğümlere katlanamayıp her birini makasla keseceğin yaşa gelmemişsin daha. katlanamadığın yaşta değilsin hâlâ; gözlerini kapatıp, yumruklarını sıkıp yanağının içini ısırıyorsun daha. sabret, o günler yakında.


gözlerin, mesela ela gözlerin daha hiç kirlenmemiş. baban daha annene hiç vurmamış, en azından gözünün önünde yapmamış. gözlerin annenin duvara savrulduğunu görmemiş daha. kulakların çığlıklarıyla yanmamış. annenin kanayan burnunun görüntüsü, bir daha asla çıkmamak üzere kazınmamış daha göz kapaklarının arkasına. gözlerini her kapattığında kızaran gözleri, yaşlı yanakları ve kanayan burnuyla kopmuş bluzunu toparlamaya çalışan annenin sana ninni söylediğini görmemişsin hiç. titrek sesiyle sana okuduğu ninni kulaklarının içinde dolaşmamış daha. sana beynin yokmuş gibi hissettirip kafanın içinde duvarlara çarpıp dönmemiş daha. danalar girmemiş daha bostana.


ve bu her gece tekrarlanmamış daha. her gece annenin haykırışları arasında uyumaya çalışmamışsın. annenin haykırışları arasında fizik çalışmamışsın daha. yol bölü zaman eşit değil daha hıza. 


daha geceyi sabah etmemişsin mesela. baban, gecenin bir saati hışımla dışarı çıkınca koşarak salona gitmemişsin. kapalı kapıların ardında annenin burnunun yanına kulağını koymamışsın. annenin nefesini duymak için kendi nefesini tutmamışsın. annenin nefesini dinleyip kesilmediğine emin olurken annenin suratını kendi gözyaşlarınla ıslatmamışsın daha. 


annen sana hamile olduğunun haberini vermemiş daha, hayallerini süsleyen kız kardeşe çok yakın olduğunu söylememiş sana. bir gece baban annene tekme atmamış. annen hastaneye gitmemiş hiç. doktora yalan söylememiş hiç, merdivenlerden düştüm, dememiş. doktor, kör göze parmak morluklarınızı görmezden gelip annenin hikayesine inanmış gibi yapmamış. hayatında hiç düşük kelimesini duymamışsın mesela. annen sana hiç, ''kardeşin cennete gitti'' dememiş. hiç doğmamış kardeşine kızmamışsın. ''hangi kardeş abisini görmeden gider'' diye gecelerce gizli gizli ağlamamışsın. 


daha hiç annene pansuman yapmak zorunda kalmamışsın. daha hiç yarayı akan suya tutmamışsın. babanın, anneni halıda süreklerken açtığı halı yanıklarına tentürdiyot sürmemişsin daha. yaranın etrafının temizlendiğini, içine ise antibiyotikli merhem sürüldüğünü öğrenmemişsin daha. alkollü temizleyiciler burnunu kırıştırmana sebep olmamış. balkona asılan çamaşırlardan çıkmayan kan lekelerini görmemişsin. daha on yedi olmamışsın. 


daha otuz bir aralık gecesi yaşanmamış. annen için babanın karşısına geçmemişsin daha. annen için babandan dayak yememişsin. baban seni itmemiş, baban sana vurmamış, baban seni dövmemiş daha. senelerdir seyircisi olduğun filmin, oyuncusu olmamışsın daha. 


vücudun dayakla hiç çürümemiş, baban sana hiç vurmamış daha, dudağın patlamamış. sıcak tenin yeşil, mor ve sarı eziklerin kanvası olmamış daha. göz kapakların görmeni engelleyecek kadar şişmemiş, burnuna dolan kandan nefes alamaz hale gelmemişsin daha. yanıma gelmemişsin hiç. kendi kanının tadını dilinin üstünde duymamışsın daha. dudağına pansuman yapmak için nöbetçi eczane aramamışız hiç. gecenin soğuğunda, yeni yılı kutlayan insan denizi arasında iki yabancı olmamışız daha. hiçbir şeyde ağlamayıp tentürdiyot kokusunu duyduğunda ağlamaya başlamamışsın daha. ben sana aşık olmamışım daha. 


yeni yıla bizde girmemişsin mesela. annem seni görmesin diye dolabımın içinde nefesini tutmamışsın daha. ben sana bir gecede tekrar, tekrar, tekrar, tekrar ve tekrar aşık olmamışım. 


dayaklar rutin olmamış daha. baban, seni kum torbası olarak görmeye başlamamış. her şey için cezalandırılmamışsın daha. dayak attığı için babandan, dayak yediği için annenden nefret etmemişsin daha. 


zihnin kirlenmemiş. her gece annenle aynı yatağa giren bu adamı öldürme düşüncesi rüyalarını süsler olmamış. araştırma yapar olmamışsın. mutfaktaki bıçağı eline alıp saatlerce düşünmemişsin. bıçaktan duvara yansıyan ay ışığı, annenin ağlayarak halıdan çıkarmaya çalıştığı kanları hatırlatmamış sana. çünkü hiç kan tükürmemişsin daha. aldığın bir darbeden sonra dişinin sallandığını hiç hissetmemişsin mesela. 


dayaklar gittikçe artmamış. baban, deri kemerini üzerinizde kullanmamış. sırtındaki çizgiler sana kendini fayton çeken bir at gibi hissettirmemiş hiç. hiç çamaşır makinesinin borusuyla dövülmemişsin. baban, aldığı halatı sana ve annene gözdağı vermek için orta sehpanın üzerine koymamış. fare zehrini babanın yemeğine boşaltmak istememişsin hiç, çünkü babanın haşeratların en büyüğü olduğunu hiç düşünmemişsin daha. baban senin süper kahramanın hâlâ. 


anneni kurban vermemişsin daha, babanın içindeki hayvana. 


annen ölmemiş daha. anneni gömmemişsin. en iç karartan rengin, kefen beyazı olduğunu öğrenmemişsin daha. hayatında mezarlık nedir, görmemişsin. ağaçlarla ve çiçeklerle dolu bir alan nasıl bu kadar havasız olur, fark etmemişsin. yaz geceleri hava ne kadar soğuk olur fark etmemişsin. annenin mezar taşı olan tahtadaki harfleri anahtarlığınla kazımamışsın. annene hediye olarak aldığın anahtarlığı sen kullanmaya başlamamışsın daha. annen ve kardeşinin birlikte olduklarını, artık mutlu olduklarını umarak mezarın yanında uyuyakalmamışsın. çiy nedir, hiç tecrübe etmemişsin. 


ama şimdi karşımdasın. ayaklarında marka ayakkabıların, dizlerin yara bere içinde, yaşın dokuz, gözün kara. sen, küçük oğlan çocuğu; sen, benim aşık olduğum çocuksun. fotoğraftan gülümsüyorsun bana.


küçük bir oğlan çocuğusun. yolun daha çok başındasın.