Benim bin bir emek ile kurduğum küçük bir dünyam vardı. Hep oraya sığınırdım. Ne zaman yara alsam kendimi orada iyileştirirdim. Mutluydum. Umutluydum. Düşler kurardım. Orada kendime yeterdim. Benim büyük küçük dünyamdı.


Sonra, bana dediler ki: "Aş artık. Çık şu küçük dünyandan. Hayat büyük dünyada." İlk başta direndim. Çıkmak istemedim bin bir emekle kurduğum dünyadan. Beni çekip çıkardılar. Bu kirli dünyayı boyadılar ve bana güzel diye sundular. Ben de zarfa bakmak yerine mazrufa baktım. Bu büyülü dünyaya kandım ve kendi küçük dünyamı unuttum. Ben kendimi kaptırmışken insanlar benimle eğleniyorlardı. Bu yaşama yabancıydım. Bir zaman sonra çok yara aldım. Düzeltmeye çalıştıkça tekrardan kanadı yaralarım. Umursamadım. İltihap kapmaya başladı, yok saydım. Büyülü dünyaya kendimi o kadar kaptırmıştım ki sonumun ne olacağını unuttum.


Gel zaman git zaman güçten düşmeye başladım. Kimse yardım etmedi. Yıkılmaya başladım. Yaralarımı sarmam gerekliydi. İşte o zaman aklıma küçük dünyam geldi. Gittim baktım, yerinde yeller esiyordu. Öyle ya ben büyülü dünyaya giderken kendi ellerimle yıkmıştım. Kalıntılarının arasına oturdum. Ağlayarak iyileşmeyi bekledim.