Olayları, yaşanmışlıkları ve tartışmaları unutuyordum. Hatırlamaya çalıştığım sözlerin yaralı bir şekilde dönüyordu aklıma. Her hatırlama girişimimde insanların “hatırladığım kadarıyla” dedikleri yerde buluyorum kendimi. Ama kalbimde değişik bir ritim var, bana sesleniyor: “Sen hatırlıyorsun.”

Nasıl, diyerek soruyorum kalbime. Nasıl olur ama, ben eksik ya da yanlış hatırlıyorum. Hafızamdaki şeyler eksik. Birileri sanki kötü anılarımdan beni, kudurmuşçasına etrafındaki bütün detayları birer birer siliyor sanki. Kalbim tekrar sesleniyor bana: “Ayrıntılara, sözlere takılma. Onları hatırlamasan da olur. Benim hafızama, sesime kulak ver.” Kalbime kulak vermeye başladım o andan sonra. Bana kendi hafızasından bahsetmişti. Peki ne depoluyordu orada? Bulmam biraz zaman alsa da düşünceli gecelerim yerlerini cevaba bırakmıştı çok geçmeden. İnsan bir şeyi kendi içinde aramaya çıktığında yolculuğun sonuçlarından çok yolculuk etkiliyor insanı. 


Bulduğum sonuç ilk defa tatmin etmişti beni. Kalbimin derinliklerinde. Ateşli tarlaların ilerisinde, mezarlıkların da arka tarafında bulmuştum sonunda. Küçük bir kız çocuğu saklanmış orada. Merakımı bastırıp burada ne yaptığını sordum. Kalbimdeki yollardan geçip merkezine gitmeye korkuyormuş, yolda cam kırıklarına rastlamış ve geri dönmüş her seferinde. Sonunda onun çıkmasına yardımcı oldum. Merkezdeki evine tekrar yerleşti.


Artık ne hatırlamak istersem ona soruyorum. O da bana olaylarda, yaşanmışlıklarda ya da tartışmalarda ne olduğunu değil neler hissettiğimi hatırlatıyor. Bundan sonra hayatımı ne olduğuna göre değil ne hissettiğime göre şekillendireceğim. Teşekkürler Duygu.