Mutlu bir aileye sahip olmak bence zor zanaattir. Daha önce hiç anne ve babanızın size bir yabancı gibi geldiği oldu mu? Bana çok kez oldu. Annem ve babam kendi anne ve babalarının ve onların da anne ve babalarının(…) tesadüfleriyle bir araya geliyorlar. Eski usül evlenmeleri düşünürsek; belki sesini işitmediğiniz hatta yüzünü dahi görmediğiniz insanla bir hayatı paylaşma yeminini veriyorsunuz. Hatta o çok tanıdığımız insanları bile belli bir vetire sonrasında aslında hiç tanımamış olduğumuzu ve sonrasında da "keşke hiç tanışmamış olsaymışız" düşüncesiyle bunu fark ediyoruz. Neticede aslında iki yabancı birçok küçük yabancılar dünyaya getiriyor; üstelik bu küçük yabancılara sorulmadan! Ben küçüklüğümden beri bu düşünceyle ara ara hesaplaşırım ve sonra bir anda anne ve babam bana birer yabancı gibi tecessüs ederler. Bu iki yabancı bir tesadüfle beni dünyaya getiriyor hatta belki onlar bu kararı vermeden geliyorum dünyaya, sonra bana dair belli mesuliyetler alıyorlar. Birçok yanlış ve doğruyla var oluyorum, belki de olmaya çalışıyorum. Her neyse… Ne demiştik; mutlu bir aileye sahip olmak zor zanaattir. İki yabancı birbirine aşık olur ya da aşık olmak, belki de sevmek (aşk kavramına dair net bir tanımım henüz yok, sizin varsa tebrikler) zorunda kalır. Sonrasında belli mesuliyetlerini üzerine aldıkları ama tanımadıkları küçük yabancılar dünyaya getirirler.


Aa, nasıl olur, bir anne yaklaşık dokuz ay karnında çocuğunu taşıyacak, onunla ilgili hayaller kuracak, onu düşünecek ve onu hiç tanımayacak mı? Evet, neden olmasın ki... Bir insanın sizi dokuz ay karnında taşıması, belli bir süre onunla aynı havayı sürekli solumanız, belli ritüelleri birlikte gerçekleştirmeniz onu tanıdığınız, tanıyabildiğiniz anlamına elbette gelmez. Ya da bir insanın sizin tüm maddi gereksinimlerinizi karşılaması, kötü olduğunuzda sırtınızı sıvazlaması, ne bileyim, size bir çatı sunması sizi tanıdığı anlamına gelmez.


Bir insanı tanımak emek ister. Bahsettiğim emek ebeveynlerin çocuklarının iyi şartlarda büyümesi için sunulan nimetler değil. Daha çok maneviyatla alakalı bir durum. Maddi tarafı da sağlayamayan kesimler olabilir fakat belki bu açıkla birlikte maneviyatlarının ne kadar güçlü olduğunu gözlemlediğiniz aileler de olabilir ya da tam aksi. Konuyu fazla dallandırmadan şöyle bahsedeyim; bir insanı tanımak için ona ayrı bir emek harcamanız gerekir. Bir davranışı neden sergilediği, herhangi bir şey söylediğinizde dile getirdiğinden ziyade o an aklından ne geçtiği, herhangi bir durumda nasıl bir tavır alacağı gibi tahminlerinizin bulunması ve bu durumları anlamak için çaba sarf etmeniz gereklidir. Eğer bunlar belli bir düzeyde sağlanabilirse mutlu bir aile profili çizilebilir. Aksi halde mutlu anne-çocuk, baba-çocuk, abla-kardeş ya da mutsuz yabancılar silsilesi ihdas olur. Bütün bir küçük mutsuz yabancılar silsilesinden bir topluluğun oluştuğunu düşünsenize; hatta toplumların, bütün bir dünyanın böyle olduğunu…


Bir insanı tanımak zor zanaattir. Çünkü emek ister ve emek de her insanın kolay kolay elini taşın altına koyacağı hatta koyabileceği bir durum değildir; ince düşünüş lazımdır. Herkesin göremediği, fark edemediği noktalardan olaylara nüfuz edebilmek önemlidir. Bu da ince bir ruh ister, ince bir ruh yüksek empati yeteneği demektir. Yüksek empati yeteneği seni, beni, bizi daha iyi kavramak demektir ve bu da beraberinde mutlu aileler, mutlu toplumlar ve mutlu bir insanlık profili çizmektir. O yüzden bir yerlerde mutlu aileler görüyorsanız ardındaki bu ince ayrıntıları da umarım fark ederek ufak bir tebessümle karşılarsınız; çünkü ben öyle yapıyorum.