Dindi yağmurlar,

Dindi nihayet.

Soğuk, nemli bir kafes kaldı geriye

Teklifsiz örtüldü sesim, zihnim

İndiğinde yüzüme o beyaz katreler

bıçak, çok sesli bıçaklarınızdan geçtim

Işıldayan bir hayattı ve

belki çatlayarak solmuştu revnak

ağır bir yemini bölüştürüp yazgıma

yarın ölüm demiştiniz

kızıl kestaneleri duyuyor, tadıyordu ölüm

Köşesiz yıldızların avazıyla,

sonsuz dilek hakkıyla buradayım öyleyse

Buradayım acıyla kırpılmak için

Bir buzu yıllarca taşıyan yüzümdü

Üşümekten kırıldı,

Kırıldıkça hep size benzediğinde yangını

Küller benim. küller sizden.

her nefeste daha da dağılarak.


.


Dökülen bir yanınız var sizin günden güne

Toplamaktan usanıyorum

Ayaklanıp ürüyor bir göç, yine de çoğalmıyor varlığınız

İsterdim, böyle az

böyle uğursuz durmayayım aranızda

Sizde kalsın nihan ve çatık yollarınız

Çözün bağlarımı,

çözün, henüz atabiliyorken adım

kaldırıp duvarların ortasından kanımı

üzerimde bulanık bir kapan, henüz kapanmadan yırtıklar

Hem nasıl olsa,

yeniden şahit olacağım bazı günlere

bazı günlere anne diyeceğim, hiç gülmeyen yanlarını anlayarak.


Güller ve lilyum.

Bunlar nasıl kokular diyerek dolduruyorsunuz vazoları

Usanıyorum bir çiçeklere, bir aynaya bakmaktan

Sığacak bir köşe bulamayıp keskin gidiyorum

Oysa takardım bekleyişleri üstüme,

yakışırdı

Kutup soğuğu, kutup yıldızları sırtımda

ve rotalar.

Bunlar nasıl acılar diyerek seyrediyorsunuz çizgileri,

Sürüyle vah! dolanırken ağzınızda

Kalın bir hüzün veriyor size acım

Acım size

simsiyah bir utanç.


Bir şey durmadan tütüyor, bir şeyi

soluyorum dumanından

Kesiyor aklıma vurulmuş sırmalar,

sakınmadan.

Zincir yerine küller,

Kül kuşanırken kızılı

Yüzümü öpebilir gibi uykular.

bir dilek tutarken kendiliğinden ağzım

kızgın dökülür kederim

kazdıkça bitmeyen yanıyla dünyanın

Parmaklarım sönebilir gibi, ağlarım

Küller dondururken zamanı.

Bileğim incinirken yollara.


Notaları kırıyorum sizin için, buruk bir ezgiyim ne de olsa

Dinleyin, ne yokuşlardan indim elinizden tutarak

Suçlanmış o yokuşları anlayın diye biraz

Düşen dizleriniz, düşen her şeyi toplayan ve çoğalmayan ben

Yorulmak kalınca payıma,

Devrilebilirdim gücümden

Bastırdım bir çığlığı tonlarca ağırlıkta

yük olup bundan üstünüze,

Bir tümseğe varıp da çağlayabilirdim korkumdan

Tümüyle zararlı bu bağ, bu sırtınızdaki boş küfe

Hiç bakmadan yüzüme,

Beni nereden okursunuz başka

Dinleyin, yaranızı soymaya benzeyecek kaçmak

Keskin gidiyorum,

Yokluğunuzla derin derin kavlayarak.



Küller.

üfledikçe boğazıma tutunan.

tutundukça yalan ve siz

Melez gülüşler ve siz.

bir dokunduğumda inleyip

ıslak camlara değerek anımsanan

o düğümle söylüyorum



Dinsin sızlayışlarınız, ben anne diyorum çünkü

O ömrünü bir gazel gibi sunuyor bana

Adınızsa sırtımdan okunuyor

Sırtımda yoğruluyor aynı sırlı yüzünüz

Usanıyorum mesafeleri toplayıp bir hiçi elde etmekten

Bölünmekten ve

gittikçe kısılan bir sesle kırmaktan notaları

Bir dalgaya katıp beni, unutun diye hiç çizilmemiş bilekleri

Öfkenizi

Ve yutup o bıçak gibi sesleri

Unutun yüzümden damlayan suların adını

Çünkü ben akan her şeye anne diyeceğim şimdi


Ne yaşardıysa anne

Ne yaşanmadıysa, anne

Vardım ve kirli bir gürültüydü varlığım

Bir akıntıya düşüp dinleneceksem ancak

Çırpınmadan durmalıydım

Aramızda savrulan bu kopuşsuz bağ

Bu çivi kimdir, acımak nedir bilmeyen duvar,

Bu dikiş tutmayan yırtıklar

Dilerdim, sizi bir kusur gibi akıtsın içimden

Sıyrılsın etimden etiniz

Aksi bir toprakla çürürken çehreniz

Yetsin ve yetsin kafeslenişim, durun bir.

Çiçeğini cebimde büktüğüm

İçimden sonsuza dek saydığım

Uyduruk bir saklambaç ki bu, saklanmak mümkün değil.


Yüzüm ak ve ben boz bulanık bir hayalle dövüştüm

Çizgiler uzayıp giderken sırtımda,

Sizi bir duvardan öteye benzettim

Çukura dönmüş gölgem, kazımayı bırakıp bundan

Uzağına bir isim vererek duruldum.

Alnımı bir küreğin ucuna yaslayıp

Küller dedim ağladım,

Çalmayı bırakın benden

Bu eksik, tekil ve yarımdan

Geriye hiç kalmadım.

Aralanmış ve kusurunu akıtmış bir yüz gibi

Külleri bağışlayıp sabrımı,

Külleri sulayıp kendimi bulunca altında

Ağladım, öyle boğulsun için kafesler,

İnadı ve pası sızdırarak derisinden.


Ben nerede bitiyorum ve nerede başlıyor sırlı yüzünüz

Her sıyrıkta daha da kalınlaşan hüznünüz

Ve acıyan yanlarınız güllerin rengini bilmiyor

Ben size bir yangını işaret edince

Tutup kül doğuruyor gözleriniz

Bir damla kan ve rüzzgar

Bu ikisi denktir diyorsunuz

İsterdim tutun, yokuşların düzlüğe çıkmasıyla güçlenen teselliyi

Dilerdim bir demetle sarmalansın

yağmuru dindirmekten usanmış gözlerim

Dilerdim bir gök gibi yarıldığım yetsin,

Yoksa unutun sizz oluyorum,

yalan oluyorum

Unutun, böyle solgun duvarlara

Bu keskin çizgilerle hiç yakışmıyorum.