Ben sizi yazıyorum,

Hissettiklerinizi

Ya da vakur durmaya çalışıp

Yaşattığınız çocukça hayallerinizi

Nasıl görünür 

Size anlatıyorum

Babil'i, Rodos'u, Halikarnas'ı

Düşleyip

Gidemediklerinizi

Ve ben dahil 

Ümitlerimizi, aşklarımızı, pişmanlıklarımızı

Yoksa nasıl öğrensin

İlk aşkı, annesiz kuzuyu ve terk edilmişliği 

Tecrübeyi, onuru, güveni

Kalp

Ne ucuzdur

Hissetmiyorsa insan

Yazık değil mi

Umutların beyazlığına

Düşlerin maviliğine

Şimdi gün batımında

Boşuna mı bu kırlangıçlarda bağırışlar

Haksızlık değil mi yazılmıyorsa

Gözyaşına

Dünyanın en büyük destanlarına

Ve yazanlarına

Nasıl cevap vereyim

Anti bilimsel soruşlara

Uğruna savaşlar yapılmış kadınlara

Ve yoluna adak adanmış adamlara

Ben sizi yazıyorum işte

Duygulara tercüman

Sararmış bıyık altlarımda mır mır sözler,

Kan çanağı gözler

Bir parmak kurşun kalem 

Ve parça parça peçeteler

Hece hece dizilir

El ayak çekilince

Küllük kahvesinde bazı akşamlar

Bir şiir bitirdiğimde sabah da olur

Bir duygudaşla doluşup

Akşam olduğu da...

Bazen sahilde sadece tekneleri izlediğim

İçinden çıkamadığım anlar da var

Tedavi edemediğim yaralar da

Ama yemin ederim

Siz şairliğime inanın

İçimde büyük hisli bir başka adam

Efendi efendi, kendinden emin 

Çaresizliğimi, çocukluğumu taşımakta

Ve küçük yeislerime alışmakta

Her sabah beni azarlamakta

Yoksa yaşayabilir miydim

Hissetmenin bütün ağırlığı ile

Koca koca mısraların arasında

Hele bekliyorken

Bilmem ne sokağında 

Salı pazarında gezer gibi

Yalın sevgiyi arıyorken siz,

Son seferinde alabora olmuş aşkın

Güvertesinden düşmek üzereyken,

Pişmanlıklarınız yük olup biriktiyse

Taşımıyorsa omuzlarınız

Bilin ki zamanı gelmiştir

Bir söz duymanın 

Ya da bir musiki dinlemenin

Olur da satırlarıma

Denk gelirseniz

Ben zaten buradayım

Bazen aptal aptal gülerim

Bazen zamansız uyurum

Ama mutlaka her gün 

Birinizi

Küllük kahvesinde bulurum!