gazete satan adamlardan tarihleri öğreniyorum,

çirkin bir mücevher sandığı gibi sıkışıp kalmış sanki o büfede bütün tanıklar,

bir önü açılsa genişleyecek de genişleyecek.


içimde her şey çiçek pıhtılarına dönüşüyor,

dikenler birikiyor, birikiyor.

bir gün gelecek hiç sızı kalmayacak diyorum.

sonunda kafamın içi paramparça olacak, bitecek.


gözlerimi balkonlardan bile çekip aldım geçen cumartesi,

geçtim konuştum kendi karşıma, 

yol var diye, sana mı çıkacak illa? sordum.

bunu sana yazmak istedim sonra, vazgeçtim.

pulsuz bir zarfla mektup atsan beni tanır mıydın?


göğsümde kibirden başka şey kalmasa keşke sonunda,

2,9,6,2,0,2,2, 

yarın da aynısı.


ne çok şey öğrendim yalnızlıktan,

bir iğne oyası gibi evimin köşesine yerleşmeyi

bir hece gibi kendi saçlarımı okşamayı.


artık bir cümlede durmaktan başka şey yapamazsın,

kürek kemiğimin soluna bile değemez ellerin.

sen dokunmadığında etim, kemiğim bile soluklanıyor.


insan ne ile durur?

bunu da öğreneceğim.

tarihleri hatırladıkça tabii.

bir büfeler kaldı bağımlılığım,bak.

gerisi hiç.