Ayşe’m,
Beni bilirsin. Telefonda pek konuşamam. Duygularımı yazarak ifade etmeyi tercih eden biriyim. Buna bayılacağını düşündüğümden olsa gerek sana bu mektubu yazmaya karar verdim. Erzurum ile Erzincan arasındaki uzun, bu kıvrımlı yolda, mektubu yazdığım bu gece, başımda güzel mi güzel mavi bir gökyüzü var. Kafamı çevirdiğimde gördüğüm dağlar bana hikayemizi anlatıyor. Senin ismini sayıklıyor.
Beni tanıyan her şoför bilir, Erzurum-Erzincan arasında yalnızlık da vardır, huzur da. Sana hep kamyonun içinde olmanın ne kadar yalnızlaştırıcı bir şey olduğundan bahsederdim. Bunu bir kez daha fark ediyorum. İçimdeki boşluğu seni düşününce hissediyorum. Erzincan merkeze gelirken bir heykel gördüm. Durup heykele bakma şansım olmadığından ağır ağır heykelin etrafında daire çizdim. Biraz da oyalanmanın bahanesi. Etrafını yapraklar, toprak ve çamur o kadar güzel çevrelemişti ki Ayşe. Bir yandan da hafızama not ettim. Bu heykeli sana göstermem gerekiyor. Sonrasını tahmin ediyorum. Bir heykelin ne işe yaradığını sorgular ve büyük ihtimalle bir beyin fırtınası yaparız. Buraya her gelişinde bir bengal kaplanı gibi gözlerinde öyle bir yabanilik, özgürlük oluşurdu ki, içim dehşetle titredi. Heyecanlanırdım. Askerlik dönüşü görüşemememizin de bir etken olduğunu biliyorum fakat bu yolculukta yola devam etmek bazen çok zor geliyor Ayşe. 6 Ay geçti. Senin hayalin hep gözlerimin önünde. Son görüşmemizde giydiğin mavi elbiseyi bile tarif edebilirim. Mavi sana çok yakışıyor.
Yine, şimdi sabahı beklerken, geceyi yavaşça geride bırakıyorum Ayşe. Kamyonun iç ve dış kontrolünü yapmam gerek. Dikiz aynasında bir gevşeme var. Ayna elimde kalırsa benden bilirler. Bütün bu yolda, seninle her şeyin mümkün olduğunu düşündüm yine. Yollar kısa ve mesafeler anlamsızdır diyeceksin, biliyorum. Bunu duymak için günleri sayıyorum. Mektubumun son cümlelerini seni çok sevdiğimi söyleyerek bitirmek istiyorum Ayşe. Her zaman ve her yerde.
Mehmet