Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Yıldız kaydığı vakit, mavi bostan içinde. Bu âciz gördüğünü söyler, gördüğü onu ondan eder. Dertsiz başıma dert açtım, kel kafam sırma saç ister. Sırma saç mintan oldu, mintan uçtu kuş oldu. Gökteki yedi renk, kondu böğrüme can oldu. Ağaç kovuğundan çıkar, kötülük bacadan kaçar. İyilik seni bulur, bulmazsa senden olanı bulur.

Bir varmış, bir yokmuş. Yine kel kafam ve bohçam ile girecek masal ararken önümdeki masal kuyusuna atlayıverdim. Hangi ülkenin padişahına konuk olacağım derken gözü yaşlı bir güzele denk geldim. Sırma saçlı mı desem, ak benizli mi desem de size bu güzeli anlatsam… İyisi mi siz bana kulak verin. Zamanlardan bir zamanda billur sesli bir güzel varmış. Bu billur sesli güzel annesini küçük yaşta kaybettiğinden babası ile yaşıyormuş. Yaşıyor da denilemez ya. Babası tüccar olduğundan bir gidiyor altı aydan evvel dönmüyor, o da büyükçe bir evde bir hizmetçi ile senelerini geçiriyormuş. Hizmetçi her işi yapıyor, hanımının elini sıcak sudan soğuk suya koymuyormuş. Bizim billur sesli güzel de etliye sütlüye karışmıyor, ihtiyaç olunca yardım ediyor onun dışında bahçede tüm gün hayvanlar ile ilgileniyormuş. İki horoz, bir at ve üç tavuk ile günlerini geçiyor, çoğunlukla babasının geleceği günü umutla bekliyor, babasının yolunu gözlüyormuş. Küçükken kaybettiği annesini çok hatırlamasa da anne sevgisi eksikliğini hep hissediyor, babama da bir şey olursa diyor, korku ve endişeyi içinde yaşıyormuş. O özlemle babasını bekleyedursun, babası bir gün evin avlusundan üç kadın ile çıkagelmiş.Bu gelenlerin biri üvey annesi diğer ikisi de üvey kardeşleri imiş. Babası ticaret esnasında tanıştığı bu hanıma evlilik teklifi etmiş, ben şehir şehir gezerken kızımın başında bir annesi olsun diye hayatını bu kadın ile birleştirmiş. Hal böyle olunca evimin kurulu düzeni altüst olmuş, hizmetçi kız evden kovulmuş. Ev idaresi üvey annesine geçtiğinden ağzını açamıyor, bunca yıldır kendilerine hizmet eden, ailelerinden biri olan çalışan kızı kovmalarına anlam veremiyormuş. Zaman ilerlemiş. Babasının ticaret vakti geldiğinden ev ahalisi at sırtındaki babasını uğurlamış. Olacak olan olur derler ya. Zaten üvey annenin planı belliymiş. Kovulan hizmetçinin yerine masraf edemeyiz diye bir kova su ile iki bezi koymuş güzeller güzeli kızın önüne. E ne anlasın bizim narin elli, çıt kırıldım yürekli temizlikten? Suyun içine bir bir akmış gözyaşları. Beceremediğinden de elleri yara bere içinde kalmış. Sabah gidip akşam gelen üvey annesi ve üvey kardeşlerine hazırladığı her yemek ya tuzlu oluyor ya da balçık gibi oluyormuş. Üvey anne ve kardeşleri hizmetçi muamelesi yaptıkları evin asıl sahibine hor davranıyor, tuttuğun elinde kalıyor diye azarlıyorlarmış. Zaman geçmiş. Üvey annenin canına tak etmiş bu iş bilmez aş bilmez kız. Madem beceriksiz kızsın, ne diye evde bir boğaz daha fazla besleyelim ki demiş hınzır düşünceleri ile şeytani kıskandıran tavrıyla ettiğini etmiş, yolunu bulmuş. Hem de öyle bir yol bulmuş ki kedi misali düşmüş yine dört ayak üstüne.

“Hazır kocam da iş yolculugunda iken bu beceriksizi vereyim birine kurtulayım, döndüğü vakit birbirlerini sevmişler ve evlenmişler,” derim diye düşünmüş kızı vermiş bir adama.

Talih gülmeyince gülmez ya. Bizim billur sesli güzel kendi evi olunca da bir iş tutamaz olmuş. Yıllarca hizmetçi kızla beraber yaşadım da bir tas çorba yapmasını öğrenemedim diye diye kederlere vurmuş kendini. Yalnız kendi değil. Baba evinden çıkınca gerçeklerle daha bir karşılaşmış. Allah'ın bildiği kuldan mı saklanır. Kocası da çok memnun değilmiş bu halden. Akşam eve gelince tencere tam takır, kuru bakır. Kocası neyse, iki peynir, üç zeytin de yer susar amma da herkes kendisinden pasaklı diye bahsediyor, bu yaşa gelmiş, süpürge tutmasını bilmiyor, diye dedikodular almış başını gidiyormuş. İnsanların ağzı torba değil ki büzesin diyor, kendisini rahatlatmaya çalışıyormuş ama ne fayda. Bir gün tuzlu yemek, bir gün kirden evi istila eden fareler derken el içine çıkacak yüzü kalmamış. Kanatlarım olsa uçsam annemin yanına diye iç çekerken kapı zili çalmış. Usulca kalkmış yerinden. Kocasının geldiği düşüncesi ile açmış kapıyı ama bir yaşlı teyze elinde sepetiyle karşısında duruyormuş. İçeriye buyur etmiş yaşlı teyzeyi. Sobanın başında sohbet ederlerken yaşlı teyze sepetinden bir avuç kurşun asker çıkarmış. Ben diyeyim otuz, siz deyin elli. Billur sesli kız oyuncak gibi cansız olan bu askerleri görünce ne olduğunu anlayamadan yaşlı teyze:

“Annenin yoksullara ettiği iyiliklerdir kızım bu avucumdakiler. O iyilikler durdu, olgunlaştı senin avucuna kondu. Dar zamanda sana yardımcı olacaklar. Bunları kirpiklerine saklayacaksın. Sen perili sayıyı söylemeden çıkamazlar. Senden başka kimse de göremez. İhtiyacın olduğunda gözlerini üç kere hızlı hızlı açıp kapayıp üçe kadar saydın mı bir bir inerler saklandıkları kirpik ininden.” demiş ve ortadan kaybolmuş. Billur sesli kız rüya mı gördüm, hayal mi geçti diye çok aldırış etmese de denemekten ne zarar gelir canım demiş, denilen gibi kirpiklerini üç kere açıp kapamış bir de üçe kadar saymış. Durmuş, beklemiş. Kafayı yemedim inşallah diye de bir Fatiha üç İhlas okumuş. Ne rüyası, gerçeğin ta kendisi gelmiş bulmuş kendisini. Kirpiklerinden birer birer inmiş bizim kurşun askerler.


Hepsi de parmak boyunca ya var ya yok. Can mı üflendi, her ne olduysa normal insan gibi hareket ediyor, bir o yana bir bu yana gidiyorlarmış. Tencereler kaynamış, toprak kirden kara bağlayan ev beyaza bürünmüş. Karısının hamaratlığı karşısında kocası küçük dilini yutmuş. Şimdi de haramatlığı herkesin dilinde dolaşıyor, koca koca kadınlar evine misafir olmak için evin kapısında kuyruk oluşturuyormuş.Beyler ise hanımlarına, onu örnek gösteriyor haramatlığına onlar bile hayran kalıyormuş. Yaşlı kadın ne yapıyor dediğinizi duyar gibiyim. O da ağaçtan yapılmış sedirinde billur sesli kızı tebessüm ederek izliyormuş.

Bu sefer billur sesli kızın masalına eşlik ettik. Size lisan ile arzımızı açık ettik. Kurşun askerler ile derde derman olduk. Billur sesli kızın umutsuzluğuna umut olduk. Siz de umutsuzluğa kapılmayın. Belki de kurşun askerler etrafınızdadır kim bilir... Çünkü biliriz ki umutsuz olan bizden değildir. Sağlıcakla kalın, masalsız kalmayın.