Masanın üzerinde duran içi boş bira şişelerinden sıkılmıştı artık, içinde ara sıra yaşadığı bu evi temizledikleri günü ikisi de hatırlamıyordu. Temiz bardak lazım olunca yalnızca kullanacakları kadar eşyayı yıkayıp geri kalan kirli bulaşıkları ancak eve gelen kadınlardan biri yıkamaya karar verirse temiz buluyorlardı. Televizyonu uzun zamandır açmamış, koltuğun diğer köşesindeki hoparlörden çalan şarkılara ara sıra eşlik ediyorlardı. Rıdvan, hayatındaki kadın ile mutluydu, bu mutluluğunu onu ne zamandan beri tanıdığını bilmediği, ev arkadaşlığı yapmaya niye karar verdiğine dair bir fikri bile olmadığı muhammed ile paylaşıp mesai bitiminde hayatındaki kadın ile ev arkadaşı Muhammed’i birbiri ile tanıştırmıştı. Belediyenin açtığı ve işlettiği, etrafında yapay yeşil çimlerin olduğu bir kafede oturmuş, içinde fazlaca leblebi olan karışık çerez tabağından fındıkları seçerek yemişlerdi. Kadınların bu durumu önemsediğini biliyordu, hayatındaki erkeğin arkadaş çevresi ile tanışmak ilişkiyi belki de bi basamak atlatacaktı, ikisi de bu durumu düşünürken Muhammed adını değiştirmeyi düşünüyordu. Henüz kendisini ikna etmeye çalışıyordu aslında. Yapay çimlerin üzerinde düğünleri için dış çekim yapan çifte gülümsüyordu. Aslında hatıraların fotoğraflardan çok anılarda kaldığını uzun zaman önce öğrenmişti. Adına kitap inen ve inandıkları şey uğruna ölüp, başka insanları öldürebilen bir peygamberin adını taşımak yük haline gelmişti. Eğer evlenip baba olmaya karar verseydi ve bir oğlu olsaydı onun adını “barış” koyacaktı. Madem bunu yapamıyorum o zaman kendi adımı kendim vereyim diye geçti bilgisayarın başına. Son beş yılını bir mahkemede katiplik yaparak geçirdiği için hangi dilekçeyi nasıl yazacağı konusunda epey yol katetmişti. Yine de şehrin asliye hukuk Mahkemesine yazdığı bir dilekçenin içini doldurmak için kelimeleri doğru seçmeliydi. Yüzde bilmem kaçının müslüman olduğunu söylediği bu ülkede son peygamberin adını taşımak istemediğini nasıl yazacağını da düşünmüştü. Okuduğu kutsal kitabın nasıl bittiğini, bitirince ne hissettiğini, inanmak istediği şeyin bu olmadığını da biliyordu. Yeni bir bira açıp cips dolu kaseden akşam yemeğinin yerine koyduğu bir cipsi ağzında uzun süre çiğnedi, son kelimesi “arz ederim” olan isim değişikliği içeren dilekçeyi yazıcıdan çıkarıp bir kere okudu. Gülümsedi, ona bu ismi veren annesinin yaşayacağı hayal kırıklığını şimdilik düşünmedi, ona kendi adı ile seslenen kadınları şimdilik hatırlamadı, yeni adından ve yazılı olduğu kimlikten kimseye bahsetmemeye çoktan karar vermişti. İnsan dedi, kendi adını kendi vermeli.