Nuri Bilge Baba sinemadan önce fotoğrafçılık yapıyormuş. Bence tam da bu noktada fotoğrafçılığın getirdiği estetik bakış açısını filmlerinde buluyoruz. Şu anda vizyonda olan Kuru otlar Üstüne filminin senaryosunu Ebru Ceyla ve Akın Aksu ile birlikte yazmışlar. Hatta film senaryolaştırılmadan önce Nuri Baba'nın  film yapma gibi bir arzusu yokmuş. Sonra bir gün film mi yapsak diye kendiliğinden gelişerek ortaya Kuru Otlar Üstüne çıkmış. 


Filmin sahnelerini hatırlamaya çalışıyorum. Bir dahakine elimde kağıt kalem gideceğim çünkü sonrasında sanki hiç izlememiş gibi oluyorum ama biraz zorlarsam anımsayacağım.


Filmin konusu; taşraya giden bir öğretmen ile taşra hayatı arkadaş ilişkileri, diyaloglar, kent taşra ikilemi, fotoğraflar ile harmanlanarak görsel bir hazine vadediyor. Nuri Baba’nın sinemasında genellikle ön planda olan fotoğrafik, öyküsel ve metinsel anlatımı burada iliklerimize kadar hissediyoruz.


Samet ve Kenan taşrada öğretmenler. Aynı lojmanda ev arkadaşı olarak yaşıyorlar ve aynı okulda öğretmenler. Samet’in öğrencilerinden birisi olan Sevim ile yakın bir iletişimi var. Ancak Sevim bu iletişimden etkileniyor ve hocasına aşık oluyor ve mektup yazıyor. Bu mektup başka bir öğretmen tarafından bulunuyor, olaylar burada gelişiyor.

Mektup Samet’in eline geçiyor, Sevim bu durumdan çok utanıyor ve mektubu Samet’ten geri istiyor, Samet mektubun onda olmadığına dair yalan söylüyor ve Sevim bu yalanı fark ediyor. Sevim intikam almak için Samet ve Kenan Hoca’nın cinsel istismarda bulunduğuna dair suçlamada bulunuyor, hikaye bundan sonra daha da derinleşmeye başlıyor.


NBC genellikle eleştirdikleri bir soru olan neden tüm filmlerin taşrada geçiyor sorusunda verdiği bir cevap vardı. Diyor ki mekanlara takılmayın, insan her yerde aynı insan, aynı ilişkileri görürsünüz. Öğretmenler odasında geçen diyalogların o çok gerçekçi örneğini görebilirsiniz. Kendinizi iş hayatınızdaki arkadaşlarınızla düşünün, tam olarak bir araya geldiğinizde birbirinize katlanmaya çalıştığınız, arada bir sohbet ettiğiniz ve aslında hiç samimi olmadığınızı görebilirsiniz.


Samet karakterini biraz ele almak istiyorum, sanki uzaklara giderse her şey bir anda değişecek sanıyor. Sert ama bir o kadar da babacan öğretmen tavrını çizmeye çalışıyor. Sevim’le aslında samimi ve bence flörtöz tavırlarının farkında olmadan ilişkileniyor. Sevim ise bu yakınlığı farklı yorumluyor ve öğretmenine aşık oluyor. Genç kız olarak bekleyeceğimiz hareketle Samet'i şikayet ederek intikamını alıyor. Burada da gördüğümüz gibi eğer bir ilişkide ne kadar çok verici ve kurtarıcı rolünde olursanız kurtardığınız kişinin isteklerine uymadığınız anda kurban sizden intikamını alır, fedakarlık karşılığını olması gerektiği gibi alır.


Samet Kenan'dan intikam almak için Nuray ile yakınlaşıyor ve Nuray istemese bile Kenan’a bunu anlatıyor ve anlatırken hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Kenan bir süre Nuray’dan uzak duruyor ve kendisi ile iletişime geçmiyor. Tüm bunlar yaşanırken Kenan ve Samet aynı evde yaşamaya devam ediyor. Birbirleri ile olan hesaplaşmalarını aynı evde aynı okulda ilişkilerini bozmadan yapıyorlar, bu beni şaşırttı. Samet Kenan’ı karşısına alıp konuşsa, rahatsızlığını dile getirse nasıl olurdu diye düşündüm ama sanırım konuya yetişkin bir yerden yaklaştım, gerçek hayatta bu şekilde yaşanmıyordu, toplumun sana sunduğu davranış motiflerini sergilemelisin, aksi şekilde davrandığında kendi gerçekliğine uyumlu ancak toplumun gerçeklikten kopuk ve uyumsuz olarak yaftalanıyorsun.


Nuray karakteri muazzamdı. Özellikle ayağının kesilmesi sonrasında topallıyor ve yeni hayatına adapte olmaya çalışıyor, bence bunu da gayet iyi yapıyor. Hem Samet hem de Kenan ile olan ilişkisinde kendi gerçekliğini ortaya koyuyordu. Kenan ile daha soft ve yakın bir ilişki kurarken Samet’ten o kadar haz almıyor gibiydi. Samet ile yemek masasında geçen diyaloglarda asla bir haklı bulamıyorsunuz, bazen Samet çok haklı, bazen de Nuray çok haklı. İkisi arasında kendimi pinpon topu gibi hissederek izledim ve aslında bir hakem edasıyla kim haklı karar vermeye çalıştım ama olmadı, ikisini de destekledim, sanırım tıpkı hayatta olduğu gibi. Aslında hiç birimiz bir konuda yüzde yüz haklı olmuyoruz, sadece görüşlerimizi sunuyoruz.


Yemek masasında bir sahne vardı, kamera bir anda Samet'ten uzaklaştı Nuray'ı ensesinin arkasında çekti, sahneden Samet yok oldu, biz seyirci olarak sadece Nuray’ın arkadan onun silüetini gördük. O esnada Nuray’ın arkasından saçlarına bir rüzgar esintisi geldi ve bir anda Nuray Samet ile tartışan ve fikirlerini sunan cinsiyetsiz bir karakterden çıkarak bir kadına dönüştü. Masadan kalktı, koltuğa oturdu ve Samet’in yanına oturabilmesi için alan açtı. Tam olarak bu sahne beni çok etkiledi çünkü burada bir dönüşüm vardı, karakterinin dönüşümü. Bu sefer Samet’e bir erkeği tanımak üzerine sorular sordu ve bir yerde içten bir an yaşayıp ağladı. Samet Nuray’ı öptü. Nuray duraksadı, o an devam edip etmeme kararını aldı ve odasına geçti. Odasına geçerken Samet’e bakış attı ve Samet gitmesi gerektiğini anladı. Samet’in salondaki ışığı kapatmasını istedi çünkü kendi vücudunu göstermekten çekiniyordu. Samet ışığı kapatmak için salona geçtiğinde bir anda Nuri Bilge bizleri film setine çekti. Tam da burada aslında filmin mekanlardan çok öyküsel, metinsel ve diyalogsal tarafı olduğunu anlıyorduk. Burada önemli olanın taşra, kent olmadığını, hayatın salt gerçekliği olduğunu görüyorduk. Bir anda bu filmde hiçbir karakterle tam olarak empati kurmadığımı her bir karakterin hem ben olduğunu hem de benden çok uzak olduğunu hissettim, kendi anımı yaşamış oldum. Samet banyoya girdi, ilaç aldı. Çünkü Nuray’ı sevmiyordu, sadece Kenan’dan intikam almak için oradaydı ve sonrasında olanı biteni bir şekilde Kenan’a anlatmak niyetindeydi. Ve dediğini de yaptı.


Nuray ise Kenan’ın aramalarına cevap vermediği için gecenin bir vakti beklenmedik bir anda Samet ve Kenan’ın evine gitti. İkisi de çok şaşkındı. Nuray Kenan’a neden ona cevap vermediğine dair sorular sordu tabii ki Kenan geçiştirdi. Nuray’ın buradaki cesur duruşuna hayran kaldım, beni yanlış bir şey yaptığım için yargılıyor musun ve bu yüzden mi uzak duruyorsun diye sordu. Arkadaşınla aramızda geçenleri yapmaya hakkım yok muydu, bunu yapınca senin gözündeki olması gereken kadın çizgisinden mi düştüm diye açıklıkla sordu. Ben sadece bu bacakla ne kadar kadın olduğumu ve bu dünyadaki haklarımın ne olduğunu anlamaya çalışıyorum dedi. Bu gerçeklik ve açıklık çok etkileyiciydi. Oyunsuz ve net bir şekilde durumu aktardı ve çok cesurdu. Hayran kalınası.


Filmi bundan sonrasında artık Samet’in tayin haberi ile ve kışın kalkarak yazın geldiği anlarla görüyoruz. Beyaz karlar kalkıyor, kış bitiyor ve kuru otlar çıkıyor. Sinematografik olarak kahverengi ve sarı renkleri ile gördüğümüz tüm mekanlar artık gerçekten bu renklerin sahibi olan kuru otlar ile bezeniyor. Samet, Nuray ve Kenan’ın arasındaki konular çözülüyor ve artık taşradan ayrılma vakti geliyor, Samet  kendi çelişkilerini, iç dünyasının çıkmazlarını ve sonunda Sevim ile olan ilişkisini çözüyor. 

Filmi seyretmek benim için bir romanı izlemek gibiydi, roman okurken mekandan daha çok diyaloglar vardır konuşmaları okursunuz. Kuru Otlar Üstüne de bu konuşmaları izlerken kendimi bulduğum, karakterlerle empati kurduğum, diyaloğun karakter üzerindeki belirleyiciliği ile görsel dilin üzerinde bir yapıt olmuş, tadı damağımda kaldı.