Hayat, hem fazlasıydı göründüğünden hem de azıydı hep söylenenden.

Memleketine döndüğünde hissettiğin karın ağrısıydı bazen, dar yollarıydı Balıkesir'in; insanın aklındaki keçileri kaçıran değil onlarla ölesiye dalga geçen.

Hayat, hem fazlasıydı göründüğünden hem de azıydı hep söylenenden.

Asla memleketimdir diye sevinerek geri dönemediğin bir şehirdi bazen, orada doğduğuna mı yoksa salt doğuşuna mı pişman olduğuna akıl sır ermeyen.

Kurumsallaşmış bir hayattı sanki senin memleketin, yoksun sevgiden, tenha köşelerde aşkla öpüşmelerden, aile boyu sevinçle oturulan akşam yemeklerinden, pencerelere çıkıp çıkıp sokakları izleyen tekirlerden, çoluk çocuğun sokaklarda birbirini kovaladığı ebelemecelerden, balkonlara fırlattıkları terliklerinden, tırmandıkları yemyeşil yapraklı erik ağaçlarından, coşkusundan hayatın ve özgürlüğünden, akşam ezanından sonra bile mahallede oyun oynamanın neşesinden.

Kurumsallaşmış bir hayattı senin memleketin, gece gündüz hiç durmadan işe gelip giden devlet memurları vardı içinde. Sabahları şiş gözlerle uyanan, kendi elleriyle seçmedikleri bir hayatı yaşıyor olmanın sıkıntısıyla akılları sürekli tutulan, niçin doğurduklarını bilmedikleri çocuklarına ağız sulandırıcı fakat ruhsuz sofralar kuran, çoğunlukla istemeden çocuklar doğuran, kaza eseri rahmine çocuklar alan, kaza eseri bir kadının rahmine yeni canlar katan sonra da ''günah''tır diye onları aldırmayan ve hiç istemediği, hiç sevemeyeceği bir embriyodan hayata küsmüş, kızgın, kocaman bir nesil yaratan.

Kurumsallaşmış bir hayattı senin memleketin ve patronunun emirlerini hiç sorgulamadan getirişin kadar olağandı, şu dünyaya doğduktan sonra yavaş yavaş öldürdüğün çocuklar yetiştirişin. Aşkların da kurumsallaşmıştı senin, çarşafta bırakıp gittiğin sevişmelerin, yatağın çarşafından ibaret sevgilerin ve yıkadıktan sonra yorganları, elini de bıraktığın sevgililerin. Kurumsallaşmış, kurumsallaştığı kadar da yozlaşmış bir şehirdi senin memleketin. Yozlaşmış bir ülkeydi senin vatanım dediğin.


Hayat, hem fazlasıydı göründüğünden hem de azıydı hep söylenenden.


Bir tarafta yokluğundan bahsetmek vardı aşkların, bir tarafta da içinde sessizce yaşadığın aşkların.

Bir tarafta içinde usul usul yaşadığın yalnızlığın, bir tarafta da uzun boylu bir adam, sevgiyle sarıp sarmaladığın.

Bir tarafta kör gözlerin senin, bir tarafta da gözlerinden ela rengi çiçekler damlayan sevgilin

Bir tarafta yozlaşmış memleketin vardı, bir tarafta da kendi içinde yarattığın umut dolu şehirlerin.

Bir tarafta üstünde bombalar patlayan memleketin, bir tarafta da tomalara rağmen düzeni protesto eden deli yüreklilerin.

Bir tarafta tecavüze uğrayan bedenlerin, tutuklanmayan katillerin, açlık sınırında yaşayan ailelerin.

Bir tarafta da tanrıların adaletine inanıp yaşanan her şeye varken boyun eğenler,

Öteki tarafta yılmadan savunanlar adaletini demokrasinin.


Hayat, hem fazlasıydı göründüğünden hem de azıydı hep söylenenden


Olmak istediklerin, inatla kurmaya devam ettiğin hayallerin kadar güzel

Seni dönüştürmeye çalıştıkları yaratık kadar da çirkin!






,