"Kadın düşmanı İrfan Bey, mektubu okurken o kadar yumuşadı ki iki defa, üç defa okumaya doyamadı. Kadınlara karşı o güne kadar olan katı düşmanlığı onlardan layıkıyla yüz bulamadığından kaynaklandığını anladı. O yazıların her satırında belki her kelimesinde tarifi imkansız bir çekicilik, sihir, bir tesir buluyor. Derin, yüce bir şiir okur gibi kendinden geçiyordu."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Şimdiye kadar sevilmedim. Çok özendim. Fakat sanırım ki sevmedim. Yahut biraz öyle zannettiklerimin sevgi olmadığını şimdi anlıyorum. Gençlerin kalplerini saadetle dolduran sevda perisi, benim gönlümde hiçbir vakit gerçek bir şekilde belirme lütfünde bulunmadı. Daima, daima hayal olarak kaldı. İşte ben öyle oyalandım."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Saat on biri geçince bu beyhude avuntudan vazgeçmek gerektiği kesinleşti. Nihayet odacıların tuhaf ve şüpheli bakışları altında tamamen kederli bir halde çekildi, gitti. Nereye gidecekti? Bu dehşetli üzüntüden kurtuluşunu sağlayacak yer neresi olabilirdi? Kaç zamandır gördüğü tatlı rüyalardan, kurduğu ruh okşayıcı hülyalardan bir gece içinde vazgeçivermek pek güç olacak, pek acı gelecekti. Ama kadın nerede kaldı? Cevap niye gelmedi? Aşk denilen şey meğer ne büyük bir sarsıntısıymış. Görmeden sevilen bir afetin görülmeyen sevgisi böyle aklı çileden çıkaracak kadar olursa karşılıklı ateş alanların hali ne derece yakıcı olacak? Sevilen bir hayal, insanı bu hale getiriyor. Bir hakikatin yakışına yürek nasıl dayanacak?"
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Bu kız duyguca İrfan'a yakın olaydı bu ızdırapları onun da duyması, anlaması gerekirdi. Sevgice aralarında çok fark vardı. İrfan'ın, kızı sevdiğinin onda biri nispetinde bile demek ki o, kendini sevmiyordu. Sevgice bu eşitsizlik ve dengesizliğe biçare pek üzüldü. Kızın duygusal olarak gösterdiği bu biganelik acaba yapmacık mıydı? Yapmacıksa o yaşta gösterdiği bu ustalık doğrusu şaşılacak şeydi."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Zavallı delikanlı bu düşüncelere dalıp gittiği sırada bulunduğu sokağı, gelip geçenleri, sanki kendi varlığını kaybetmişti. Yavaş yavaş biraz kendine geldi. Nerede bulunduğunu anlamak için bir rüyadan uyanır gibi oraya buraya göz gezdirmeye başladı. Bu dalgınlığının ne kadar zaman sürdüğünü bilmiyordu. Etrafına bakındığı zaman , üzüntüsüne neden olan o siyah çarşaflı kadını artık hiçbir yerde göremiyordu."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Aman Efendim, her hayalin bu derece kolay gerçeğe dönüşmesine imkan olaydı dünyada hiç bedbaht kalmazdı. Yahut o zaman herkes bedbaht olurdu. Çünkü insanlara gerçek kadar da hayalin lazım olduğunu henüz yirmisini bulmayan yaşadığım yıllarda tecrübe ettim. Hayalin tadı gerçeğe dönmesinde değil, o ilk şeklini korumasındaymış."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"'Ha, sahi sabah olmuş da haberimiz yok. Hani ya Halley'in kuyruğundan geçecektik? Herkes zehirlenecekti?'
Sorularını sorarak etrafa bakındılar. Güneş, altın kargılarını saçmaya başlamıştı. Gökyüzünün neşesi, ağaçların canlılığı içinde kuşların ötüşleri işitiliyor, bütün mevcudat pür neşe görünüyordu. Kaç aydır ilmi incelemelerine, imzalarının tanınmışlığına, sözlerinin hüküm ve tesirine güvenerek Mayısın bu sabahı için herkesin zehirlendiğini ilan edip duran karamsarlar, o dehşet verici tasalarına, o delice bekleyişlerine karşılık şimdi kainattaki bu bahar sevincini, hayatın bu gülümsemesini görünce acaba ne düşünmüşlerdir? Korkunç keşiflerinin yaşanmamasına belki canları sıkılmıştır?"
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"İnsanların yalancılıktaki cüretlerine bundan büyük örnek mi olur? Halley geri dönecektir. Ama yetmiş beş sene sonra... Şu satırlara bakanlar içinde 1401 Rumi yılına kadar hayatta kalacak şanslılar bulunursa geçirdikleri şu tecrübeye istinaden gelecekteki çocuklarımıza yalanları hor görme lüzumunu tekrarlasınlar.
Her sonbaharda birbiri üzerine dökülen yapraklar gibi insanlar da birbiri ardına toprağa yatarak yok oluyor. Bu değişmez, genel geçer bir yasa... Niçin endişe etmeli? Şu dünyada erilen başka ne var? Hayat yalan, ölüm gerçek..."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Emeti Hanımcığım, bu kızlar böyle fıkır fıkır ne konuşuyorlar?
- A, ilahi evladım ne konuşacaklar? Söyleştikleri ya aşktır ya koca! Kıyametler kopsa onlar başka şey düşünmezler. Onlar öyle kuyrukludan falan korkacak tiplerden değil. Geçen günü Mebrure'yi işittin mi? Ah, kuyruklu gelse de kuyruğunu okşasak, demiyor muydu? Çatacak yıldızı Van kedisinden beter ettiler.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç Hüseyin Rahmi’nin pek çok romanında olduğu gibi ikili bir yapılanma sergiler: Bir yanda eski İstanbul mahalle hayatını yansıtan ve temelde mahallenin kadınları arasında geçen konuşmalardan oluşan renkli tablolar, diğer yanda yazarın öykülediği olay. Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç güncelden nasıl ustaca yararlanılabileceğine dair renkli bir örnektir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944) Dönemini ve çevresini romanlarında yaşatıp, genç yaşlarından itibaren geniş halk kitlelerince sevilerek okunmuş Hüseyin Rahmi, edebiyatımızın benzeri az bulunur şahsiyetlerindendir. Kitaplarında İstanbul yaşamının özel inanışları, toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler, kadın erkek ilişkileri gibi konular halkın özgün konuşma biçimleri korunarak, çok defa gülünç, bazen hüzünlü olarak işlenir. Romanımıza “mahalli renk” ilk kez onunla girer.