Gök, serabın akıbetine uğramış bu gece

Güneşi batmakta ve kızılı nakşolmakta

Ha kan ağacı

Ha gelincik taburesi

Boynu zihnime damgasını vuran

Bir sırça, bir sicim

Şehla gözleri ise bir onur öyküsü.


Bulutun şakaklarına

Hasretle tıkırdayan kafesin

Bir ağacın yarım kalmış umududur.

Pullanmış derin

Ve tırnak diplerin ise

Hala ilk yeşeren bir çam kokusu


Seni gelincik tarlasına dönüştürdüğüm

İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu

Tıpkı kumulu evlerin

Diz sancısının

Ve görkemli kollarının sessiz birer gölgesi gibi


Senden kopan bu mübeccel halini

Bilemezdim ki

Bilemezdim

Bir gök yarılışındaki naçar halini


Ve ancak ayın son vurgusunda

Yıkılmış olan son kuzgun yuvasına

Denk geliyor

Gecenin bu efsuni tonu


Ve uçurumun yıkıntıları dolu bir engebede

Çiğnediğin şu yansımana bak

İç çekişinin ölüme sunduğu bir davetiyesiydi

Oysaki iki bedene büyük gelen

Kiraz ağacını sevmekti seni temaşa etmek