Hoş geldiniz, dedi
Acaba öyle mi dedim
Gerilmişti yüzüm
Uçmayı sevmiyordum
Anlaşılan o ki şu Çinli, sevecen, tombul moruk da sevmiyordu
Kusmayı bekliyordur, diye düşündüm, düşünen kafam zonkluyordu
Ama diğer yüzler öyle değildi
Ah, Tanrım! bilmeliydiniz
Bir panayırın görkemiyle geceyi bölmedeydik
Buda şu Hintli’yi görmeliydi
Dirilip öpmeliydi onu
Toprak karası yüzü ve şu bembeyaz gülüşünden
Manhattanlı şık giyimli bir adam oturdu Hintlinin arkasına
Temsilcisi idi Steinway and Sons’un, tapıyordu markasına
Öldürmekti bütün işleri, ürkek ve çipil gözlü filleri
Ve yapmaktı güzelim dişlerinden pahalı piyano tuşları
Afrikalı bir grup öğrenci bindiler sonra da uçağa
Mambo vipi? dediler, alışıktılar toprağa ve de sıcağa
On kafa uzanıp döndü esmer bir bombanın geçtiği koridora doğru
Gurur duyuyordur, dedim kıçıyla; bu, onun için sorun olmaz a oğlum
Bir sürü farklı insan vardı, hava yolculuğu hep böyledir işte
Kimisi meşguldür işle, kimi arpasını alıp kişnemek ister
Misâl şu keşlere de bir bak: White Anglo Saxon Protestan
Katolik İtalyan bir çift evlenmiştiler beş sene evvel
Şinto, Müslüman, Satan, Maocu
Megali İdea, Şaman, Yogacı
Nato’su, Perde’si, o taraf, bu cephe
Şucusu, bucusu, falanı, filânı
İşte bakınız orada, çok açık tanrıyla yarışı yegâne olan
Bir grup Yahudi; bunların sanırım haham birkaçı
Tarihçi, borsacı, topcusu
Hâkimi, savcısı, mûrisi
Yaşlısı, genci, kadını ve erkeği
Kızılı, beyazı, zencisi
241 yolcusu,
Ve 14 de mürettebat olmak üzere
Havada yol alan toplam 255 kişiydik dostlar
Kırkıncı dakikada duyuldu birden kuyruk tarafında bir patlama sesi
Ardından sürekli bir sarsıntı ve dinmeyen bir uğultu
Kafada canlanan ölüm
Anons geçildi: “Teknik bir durum, hava maskelerini takın ve sakin olun”
Kabin basıncı düşmüş, hidrolikler boşalmış, dikey sabitleyiciler kopmuştu oysa
Çığlıklar, haykırışlar, bayılışlar, ayılışlar
Kabin bagajları kontrolden çıkmıştı tümden
İstendi acil iniş, alçalma talimatları, motorlara güç verildi, değişti rota
Kesildi nefes, kesildi ümîd; patlamadan tam 8 dakika sonra
4000 metre yükseklikte, okyanus açıklarında
kesildi radar
Derken o kızıl kıyâmetin orta yerinde bir Haham çıkıp
İçinde kıymetli bir şeyler olduğu anlaşılan o çantayı açıp
Bağırdı: “Ben tanrıyla rekâbet hâlindeyim, belli ki sonum yakın
ve size sesleniyorum; en iyi köpek taklidi yapan kişiye bu çantayı vereceğim
ve işte o vakit canım yol alacaktır huzur içinde, bu da son sözüm.”
Herkes sustu bir anda
Havada bir el ve çanta
Gözler çantayla buluştu
Ortam birden değişti
Biraz sonra öleceğini bilen ve farklı törelere inanan tüm o insanlar
Ve ben, başladık havlamaya -hav hav- topyekûn delirdik sanki
Demin Rabbine yakaran şu imamı görecektiniz en iyisi oydu
Filleri öldüren Manhattanlı adam bir ağır sıklete diş gösteriyordu
Aman Allah’ım yoksa çoktan ölmüştük de cehennemde miydik?
Havlıyorduk niye, ne oluyordu, kimdik, biz neydik, neredeydik
Ellerime bakıyordum turuncuydu, ayaklarım, başım, sesim
A benim ruhum! sen uçaktaki iki karakutudan birisiydin, dedim.
____
- Kiliseler Ve Liseler