göz göre göre kaçıp gidiyorsun benden. ben de usul usul geceye sığınıyorum yalnızlığımla. avuçladım yenilgimi, omzuma yükledim diğer yenilgilerimin; yok olanlarımın, ağır gelenlerimin, beni benden uzaklaştırmak isteyenlerimin, benden kaçar adım koşanlarımın, yıllarımın ağırlığının tam üstüne. oysa ben en fazla ophelia oldum çiçekler içindeki suda. akıttım tüm acılarımı, bir intiharın eşiğinde ve öyle yok ettim kendimi senin huzurundan. sonra yeniden doğdum, yıldızlı bir gecede, güvertesinde bir teknenin. doğdum, gözlerimi lacivert sulara açtım. yalnız, ıssız ve karanlık bir lacivertti. diz çöktüm; esmer, çıplak ayaklarımla. doğumumu zafer sanıyordum, oysa zaferler getirdiğini sanan kollarım, hüznün rahmi olmuş. sonra seni yarattım; bir çatışma bıraktı doğumun bana. çatlak çatlak oldun, çatladın ve kırdın çatlaklığınla, kalbimi. 


yorgun bir merhaba istemiştim oysa senden; bunun için yaratmıştım seni. sadece, ıssız bir merhabaydı, sadece... ılık bir akdeniz lacivertinde, tüm ılıklığınla ve tüm yılgınlığınla çıktın karşıma. varlığımı hissettiğin ilk anda, kaçıp gittin benden. seni var eden benden, beni yok sayarak gittin. benim için bir olanaktın o koca lacivertin içinde. sonra kuş oldun, topladın tüm merhabalarını gittin, benim için bir merhabanı bile harcamadan. şimdi ben ne kadar yalnız, ne kadar ıssız, bu lacivertin ortasında...