beni niye lanetledin?

ayrıca nerde kendimi çirkin yaparken işaretlerin?

oysa öyle bozmadım yemin,

yalnız bünyemi susattı dünyevi zemin,

senin eserin,


bütün boyutların kötüydü adaleti,

sanmıştık ki aşk alır harareti,

kabahati büyüktü boyundan,

başkaydı felaketi,

meşgale bayramıydı, asmamak için vardı pazartesi,


şimdi azı çoğu fark etmez,

para pul bakteri,

ne bileyim işte tutul ateşine ya da bırak eri, sorma haklısını da hak verecek gibi,

zaten ne haklı olmanın,

ne yirmi liranın yok beş kuruş değeri,


bense kaçırdım durakları,

hala bir bankta gözüm göğe odaklanır,

ezberlenen mahallelerde ıslat dudakları,

sonra sesi yalıtan pis bir tuvalete git,

ve aynada gör ki vuslat kurak kalır,

kahretsin dengeyi korumak fena kahır,

yine de dışarıya duru dur,

yine dön içine bağır çağır,

yine talih kuşlarını sor “neden sağır?”


kokusuyla beraber pistten doğru gelir,

kalp hızı benimkinin iki katı,

fısıldar “hadi gel bu dans ağır”

tuttuğum küle dönüşür,

içimse cayır cayır,

aksilik garnitür,

elbet birisi seninle aynı tür,

fotoğrafa çıkmayan taraflarıyla arafta,

galata köprüsündeymiş gibi yakar cigarasını,

içi geçmiş,

kalp stabil,


laçka ömürlü yazarlardan okur söyler,

“onlar der ki” der, “merak edin”

hissetsinler diye yineler,

“unutma ki ölebilir her an kedin”

ve dank ederse doğru açıdan vuran ışınlarla,

ölüme tutunmak,

yaşama tutunmaktan daha derin,

bu adeta meydan okurcasına

yüzüne kılıç çekmektir lanetin,