tütününden çıkan şirret dumanla

geceye göz kırpan

bir sokak lambasının

dibine çömdü

iç cebinde kendinden bile sakladığı kolonyasını fondiplerken

geçmişini düşünüp gözyaşlarını dövdü

ve

annesinin öğrettiği her duaya sövdü

merdiven altında geçen yıllarına ithafen

bir saksı olmak isterdim, dedi

sustu, derince


aklına ağaç dallarına takılan uçurtmaları geldi

adem elmasında tıkandı

tüm dünya

biraz rüzgâra karşı artistlenerek yürüdü

fakat hayat teleferikti,

o ise bir saç teli

allah'ın cezası bir yerde

allah'ın cezası bir adam


şapkası kendinden geçmiş

montunun üstünde şişme bir paramparça yelek

en son ne zaman aldığını bile hatırlamadığı pantolonu

hayattı o, en sahisinden


mezarlığın karşına geçip

can dostunun mezar taşına

bir kez daha tükürdü

içine sindikçe bir hutbe dillendi ağzına

oturttu kaç kişi kaldıysa içinde nefes alan

hepsiyle helalleşti

nihayetinde tümünü orada bıraktı

yalnızca yalnızdı


artık dünya onun küllüğü

gök adını koyamadığı bi dündü


dürdü ne kadar eski matem varsa

eski paket samsunlarını saklar gibi

sol çorabının içine tepiştirdi


en mutlu olduğu yer,

yanı başında ağaç olan

dokunulmamış banklardı

buldu gene öyle bir yer


karşıda kalan cıvıl cıvıl yalancı şehir ışıklarını izledi

özür diledi kendinden

beceriksizliğine yakındı

bir radde dövündü

intihar ipini bile bağlamayı beceremeyen

parmaklarını öptü...

-hep dövdüm

-bu sefer öpüyorum..