Benim şehrimde hep yağmur vardı. Güzel günler, çimlerde dans eden çiftlerle geçerdi. Kuşlar tüylerini kabartıp sığınırdı birbirlerine. Damlalar düştüğünde eğilirdi çiçekler ve bu naz ile okşanırdı yanaklar.

Hep yağmur vardı. Kara bulutlar sarardı gökleri ve öfke yıldırımları kırbaçlardı yüreğimi. İçime bir sis çöker, gündüzlerin karanlığı çöreklenirdi içimde. Hep yağmur yağardı. Sokaklarda yalın ayak koşardım sana ben. Durmaksızın koşar, düşer, kanatırdım dizlerimi. Amansız koşmaklardan usanmazdım. Kansız kaçamaklarda susmazdım. Çağırırdım adını, seslenir; soluğumu keserdim. Çıkmazlara düşer, kırık kanatlarımı peşimden sürüyerek geri dönerdim. Oysa kırılmasaydı kanatlarım; belki bir çıkmazda bekleseydin beni... Olmazdı.

Kaybolduğum tüm karanlıklar doluyor dudaklarımdan ruhuma. Çünkü artık kalbimi o karanlıklar esir aldı. Esir düştü kalbim. Kaybettim kalbimi. Sıra ruhumda sanki. Bilmem kaç çeşit vücut ağrısıyla, bilmem nelere kurban... Yağmur yağdı.

Şehrimde hep yağmur vardı. Lakin senin nefesin karıştığında kırgın şehrin havasına, bir kuşak gerilirdi göğe. Ayın karanlığı, yağmur damlalarını toplardı ve parlak yıldızlarla dans ederdi gökkuşağı. Sonra, ay gitti; hava aydınlandı. Yağmur yağdı. Damlaları kırdı güneş.

Zaten aydınlık olan şehirde silik kaldı gökkuşağı. 

Motheroflilith