Sevgili Ender,
Öncelikle gönderdiğin mektup (gerçi sen elektronik posta gönderdin; ama bu yazıda gönderdiğin şeye mektup diyeceğim, zira elektronik posta kulağa pek hoş gelmiyor doğrusu) için zannediyorum ki sana teşekkür etmem gerekiyor. Eğer bu seni mutlu edecekse teşekkür ederim. Psikolojiye emek vermiş bunca hocanı ve arkadaşını seçmeyip beni seçmen şahsımı oldukça memnun etti! Her neyse bunları yazmam umarım seni sinirlendirmiyordur; ancak üniversiteden beri beni az da olsa tanımanı bekler, bu ucuz nezaketlerden hoşlanmadığımı bilmeni isterdim. Saygı gösterdiğini zannederken insanların nasıl acizleştiğini görmek, emin ol beni çok üzüyor. Mektubuna gelirsek gönderdiğin yazıda önce bir hoca olarak bana saygı duyduğunu söylüyorsun. Bunun altında yatan anlamı bir psikolog olarak anlamamama imkân yok. Benim ne kadar iyi bir hoca olduğumu söyleyerek kendimle gurur duymamı, ardından istediğin yardımı -mektup yoluyla nasıl yardım edeceksem artık- almayı umuyorsun. Sen “...bu meslekte bir yerlere gelmemde -eğer bir yerdeysem- büyük katkınız var” derken bile içten içe bir ukalalık barındırıyorsun. Bana, bir yerlere geldiğini ima ediyorsun. Senin kariyerinin karar mercii ben değilim. Elbette başarılı bir danışmansın. Ne yalan söyleyeyim; okuldan mezun ettikten sonra hiçbir öğrencim için “nerede, ne yapar, ne kadar başarılı” gibi soruları kendime sormadım. Nitekim akademik eğitim, sınavlara hazırlık kursları gibi sayısal başarılara odaklanmaz. Bir sosyal bilimci olarak öğrencilerimin başarılarını danışan sayılarına göre değerlendirmem. Ayrıca gönderdiğin mektubun belli bir kısmını özenli bulduğumu söyleyebilirim. Bir yardım isteniyorsa -ki isteniyor- bu yardımı isteyen sen değilsin. Ek olarak gönderdiğin dosyada senden açıkça yardım isteyen biri var; yardım isteyen kişi neyden rahatsız olduğunu, rahatsızlığı giderilmezse neler yapacağını açıkça dile getirmiş. Sense o mektubu ciddiye alıp almama arasında kalmışsın. Bu konuda benim ne yaptığımı merak ediyorsan ben gelen bu tür mektupları dikkate almıyorum. Çünkü terapiler böyle internet üzerinden çabucak halledilecek işler değildir.
Her konuda kolaycılığa kaçan günümüz insanı, ruhsal sıkıntılarına bu şekilde mucize çözüm yöntemleri aramaktadır. İnsanları kandırmam. Hiçbir bilim insanı bunu yapmamalıdır. Danışan ile yapılan bire bir terapilerde; danışanın sıkıntısı öğrenilmeden önce kişi tanınmalı, sıkıntılarının ne olduğunu sonra anlamaya çalışmalıyız. Kişi kendini anlatırken ona müdahale etmekten kaçınmalı, ondan çok konuşmamalıyız. Nitekim insanlar konuşmak için o seanslara katılıyor. Çözüm bulmaya çalışırken fen bilimlerindeki gibi kesin sonuçlar ortaya koyamayız. Telkinde bulunduğumuz danışan söylediklerimizi uygulamaya ruhsal olarak müsait olmayabilir. Bunları niye ders anlatır gibi anlatıyorum biliyor musun? Çünkü en temel, kabul edilemez bir mektup gönderdiğin için. Benden, intihar etmeyi düşündüğünü iddia eden danışanına yardım etmemi istiyorsun. Ne diyeceğimi umuyordun merak ediyorum?
Aslında gönderdiğin mektubu okuduktan sonra kendini Mert Saner diye tanıtan kişinin mektubunu açmayacaktım ama sorunun ne olduğunu merak ettiğim için açıp okudum.
Danışanın da senin kadar hazırcı biri. O da senin benden istediğin gibi mucize bir ilaç istiyor. İkiniz de adeta bir mutluluk formülü istiyorsunuz. Ölümsüzlük iksiri gibi bir şey istediğiniz. Psikologlar mutluluk formülü veremez. Bunu en iyi senin bilmen gerekirdi. İntihar etmeyi düşünen biri, bunu dile getirerek dikkat çekmeyi amaçlar. Bir mektuptan karakter tahlili yapmayı istemiyorum. Yine de yorumlarımı önemsediğini söylüyorsun. Bu sebepten dolayı Mert Saner'in mektubunu da yorumlamam gerekirse Mert'in abisinin söylediklerine katılıyorum. Danışanın, kendinden bahsederken aklınca kişisel hesaplaşmaya girmiş. Abisinin onu yeterince muhalif bulmadığını söylemiş. Kişisel hesaplaşmasında bir de pişmanlığından bahsetmiş. Bu pişmanlığı anlatırken bugün başarısız olmasında biraz da olsa dik duruşunun etkisi olduğunu anlatmış. Hayır, kesinlikle katılmıyorum. Eğer bu kişiye mektupla yardımcı olunacaksa son derece sert bir mektup yazmalısın. Yani her başarısız olan kişi bir şekilde bu bahanenin arkasına sığınıyor. Bugün birçok film yönetmeni, yazar, ressam kendini aynı yalanla avutuyor. Yani bir yönetmen, filmi izlenmezse çok üst düzey bir sanat yapıtı ortaya koyduğunu fakat halkın bunu anlamadığını iddia ediyor. Bunu söylemek tam anlamıyla basitlik, kolaycılıktır. Geçmişte anlaşılmayan yazarlar, şairler, ressamlar olmuştur. Ölümlerinden yüzyıllar sonra anlaşılan birçok sanatçı vardır. Ancak bu, başarısız olan her sanatçının bahanesi olamaz. Her durumda aynı bahanenin arkasına saklanmaya çalışan bir yığın var. Bugünlerde herkes kendini derin ve düşünceli buluyor. Oysa düşündüklerinden, konuştuklarından, yazdıklarından ucuzluk fışkırıyor.
Danışanın da bu yığın gibi. O da başarısızlığını başkalarına yıkıyor. Bu sorunun üstesinden gelemediğinde kendini roman karakterleriyle özdeşleştirip intihar edeceğini vurguluyor. Ancak danışanının bilmediği bir şey var. O roman kahramanları işten çıkarıldıkları için intihar etmeyi düşünmüyorlar. Onlar yalnızlıklarının derinliklerinden çıkamadıkları için çözümü ölümde buluyor. Bu tam olarak taklitçilik. Onun senden ne istediğini anlayamadığım gibi senin de benden ne istediğini anlayamadım. Sen, onun senden ne istediğini hemen anlamış olmalısın ki üzerinde düşünme gereği duymadan bana sordun. Gerekçe olarak da mide ağrılarını verdin. Hastalıkları kıyaslayamam, herkesin direnci farklıdır. Ancak şunu da söylemeden edemeyeceğim, ödevini yetiştiremeyen yeni yetme öğrenciler gibi bir bahane bu Enderciğim. Danışanın kendini acındırarak senden mucize bekliyor. Sen de benden aynını istiyorsun. Üzülerek söylüyorum, o formül bende yok. Değinmeden edemeyeceğim, danışanının tutarsız olduğundan bahsederken bir örnek vermişsin. “Ne ne” bağlacını yanlış kullandığıyla ilgili. Edebiyat dersinde değiliz. Bu iki mektubu okurken tek gülümsediğim yer, o bağlaçla ilgili yorumundu.
Enderciğim, umarım seni kırmamışımdır. Kırılırsan da bunları kötü niyetle yazmadığımı bilmeni isterim. Danışanın için mektup üzerinden yapabileceğim bir şey yok. Sana da danışanına yazacağın mektupta onu bir görüşmeye çağırmanı tavsiye ediyorum. Onu tanıdıktan belirli bir süre sonra danışanına yardımcı olabilirsin. İyi çalışmalar.