Ender Bey,


Sanıyorum ilk mektubumda size kendimi yeterince ifade edemedim. Oysa yaşadığım sıkıntıları siz sormadan -hatta sormanıza fırsat vermeden- uzun uzadıya anlattığımı düşünüyordum. Bir psikolog olduğunuz için size kendimi rahatlıkla ifade ettiğimi düşünüyordum. Cümlelerimde işten kovuluşumu, nişanlımın beni terk edişini, abimle aramızdaki soğukluğu anlatıp bu sorunların üstesinden gelemediğim için ölmeyi istediğimi dile getirdim. Siz günler süren bekleyişimin ardından yalnız iki paragrafla bana özetle kliniğinize gelmemi söylüyorsunuz. Emin olun bunu isteseydim ilk mektubumda size bu yaşadıklarımı değil ne zaman müsait olduğunuzu sorardım. Ayrıca ne hakla benim yaşadığım sıkıntıları bir başkasıyla paylaşıyorsunuz? Çok iyi bilmemekle birlikte psikologların hasta mahremiyetine önem verdikleri söylenir. Sanıyorum siz bunlara önem vermiyorsunuz. Ender Bey saldırgan bir üslup takınıyor gibi görünmek istemem ama lütfen beni anlamaya çalışın. Size yazdığım onca cümleden sonra yazdıklarınız öyle basmakalıp geliyor anlatamam. Özellikle sporcuların müsabaka kaybetmesiyle kurmaya çalıştığınız bağlantı beni motive etmekten ziyade gülünç olmanıza sebebiyet veriyor. İntihar etmeyi düşündüğünü ifade eden birine; "İntihar etmeyi düşünen biri bunu dile getirmez." demek oldukça tahrik edici. Ne yapmam gerekiyor yani sıkıntılarımın ne kadar büyük olduğunu size ispatlamak için bu olayı gerçekleştirmeli miyim? Beni teskin etmek için söylediğiniz sözleri internetten ya da ucuz kişisel gelişim kitaplarından edinebilirdim. Ayrıca benim sorunlarımı kıyasladığınız durumlar -savaşlar, şiddet, hastalıklar- elbette daha zor. Ancak bunları duymak isteseydim herhangi bir arkadaşımla konuşurdum. Bunu yapmadım; çünkü bana yalnız sizin yardım edebileceğinizi düşündüm. Mide ağrılarınızı bahane ederek kısa kestiğiniz mektubunuzda bunları yazacağınıza keşke benim sizi nasıl bulduğumu sorsaydınız. Sizi bulmam, sizden yardım istemem ve beni geçiştirmeye çalışmanıza rağmen yine de size cevap yazmam tesadüf değil. Sizinle oyun oynama amacı gütmüyorum. Yanlış anlamanızı istemem. Yalnız yardım istiyorum sizden. İçinden çıkamadığım durumları anlattım, istediğiniz kadar da anlatırım ama beni görüşmeye çağırmayın, gelemem. Gelsem kısa sürede daha mutlu olur muyum bilemiyorum; mutluluğu isteyip istemediğimi de bilmiyorum. İntihar etmenin zayıflık olduğunu belirtmişsiniz. Sanırım bunu yazmanızın sebebi beni bu düşünceden vazgeçirmek, amiyane tabirle beni gaza getirmek için böyle şeyler söylüyorsunuz. Ne için, yaşamak için mi?


Evet, intihar etmedim ama bu etmeyeceğim anlamına gelmez.


Burada mutlu olma, kendim olma hakkı verilmediyse ne yapabilirim? Bir klişe: “Hak verilmez, alınır.” Hakkımı almak istemiyorum. Bunun için insanlarla mücadele etmeye, kavgaya, savaşa, onları öldürmeye gücüm yok. En iyisi bu günden güne yayılan kötülük dalgalarından kendimi korumak; ama nasıl? Yaşamıma son vererek, madem bu dünyada mutlu olma şansım yok. Bir klişe daha: İnsan nasıl mutlu olur? Mutlu olmadım ki geleceği düşünerek, umut ederek. Ben umut etmiyorum. Geçmişimden hatırlayıp mutluluk duyacağım anılarım olmadığına göre ölümümden sonrasını düşünmek en iyisi. Son bir klişe: Ölümden sonra hayat var mı? Varsa bu dünyada mutlu olmadığıma göre hâlâ bir şansım var demektir. Ölmeliyim yaşamak için... Bu kadar klişe yeter.

​​​​​​​​​​                                 

                                  Mert SANER