Sayın Hocam,


Elektronik posta aracılığıyla gelen yardım talebine istinaden o anki rahatsızlığım nedeniyle -artık mide ağrılarımdan kimseye söz etmeyeceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum!- ne yapacağımı bilemediğimden sizden fikir almak istedim. Sizden gelen cevap doğrultusunda oldukça şaşırdığımı söylemeliyim. Bu kadar eleştirileceğimi düşünmemiştim. Söylediklerinize katılsam mı katılmasam mı bilemedim. Katılsam sizin söylediklerinizi destekleyerek bunun üzerinden çıkar sağladığımı söyleyeceksiniz. Katılmasam olumsuz eleştirileri kaldıramadığımı iddia edeceksiniz. İnanın bu mektubu yazmakta güçlük çekiyorum. Oysa uzun yıllardır sizi tanıyan biri olarak gerek akademik eğitimde gerekse alan dışı okumalarda sizin görüşlerinizi önemsedim. Bana o mektubu yazmanız fikrimi değiştirmedi; ancak tedirgin olduğumu da gizlemiyorum. Cümlelerimi nasıl toparlayacağımı bilmiyorum. Sanki görünmeyen bir göz yazdıklarımın altındaki anlamları görüyor. Kabul ediyorum bir psikolog olarak size o mektubu yazmamalıydım. Mektubunuzda yazdığınız birçok şeye katılsam da itiraz edeceğim noktalar var. Bana verdiğiniz emekleri yazarken sizin tarafınızdan onaylanmayı beklediğim için ya da bir yerlere geldiğimi vurgulamak değil, size olan minnet duygumu ifade etmek istedim. Kendimi doğru bir biçimde ifade edemediğim için üzgünüm. Sizden ölümsüzlük iksiri de istemiyorum. Mektubunuzu okuduktan sonra cevabımı yazmadan önce mektubunuza alternatifler üretmeye çabaladım. 


Hocam daha anlayışlı bir dille, iyi niyetimi gözeterek eleştirilerinizi de başka sözcüklerle ifade etseydiniz olmaz mıydı? Size o mektubu yazmasaydım diye düşünüyorum. Bir yandan da bu kadar kırıcı olmasaydınız keşke diye düşünüyorum. Sonuç olarak yazdıklarımı yeniden okuduğumda eski bir öğrencinin hocasından yardım talebini görüyorum. Beni "hazırcı, her konuda kolaycılığa kaçan günümüz insanı" olarak yaftalamanıza da şaşırdım. Bu tespitlerinizle, mektubunuzda, içine beni ve danışanımı da dâhil edip bir genellemeye ulaşma kaygınız neyin göstergesi bilemiyorum. O zaman bu tespitlerinize ben de bir yenisini ekleyeyim. Sanırım bugünlerde belli alanlarda otorite kabul edilen yazar, profesör, eleştirmen gibi unvanlara sahip olan kişiler; uzman oldukları alan olsun veya olmasın fikir beyan ederken saldırgan bir üslup takınıp karşılarındakini küçümsemekten çekinmiyor.


Haddimi aştıysam özür dilerim hocam. Bunları yazarken duygusal davrandığımı, bunun da bir sosyal bilimciye yakışmadığını biliyorum. Bu mektup trafiği beni içinden çıkılmaz bir duruma soktu. Sizden bu konuyla ilgili yardım talep etmiyorum. Bu konuyu kendim halledeceğim. Sizden sonra danışanım da -artık mektuplaşmalarımız rutine bindiğine göre danışanım diyebilirim sanırım- hayli saldırgan bir dille mektup yazdı. Bu mektubun ayrıntılarını size yazarak zamanınızı almak istemiyorum. Son cümlemi de samimiyetimle yazdığıma inanmanızı isterim. Bu olayı derinlemesine inceleyeceğime, çalışmalarımı kimseden yardım almadan yürüteceğime inanmanızı isterim. Psikoloji alanında söz sahibi olduğumu iddia etmiyorum. Bu alan sonu olmayan bir yolculuktur. Bu alanda sizin kadar eski olmasam da yeni de sayılmam. Öğreneceğim yeni bilgiler, okumam gereken sayısız makale var. Bu alandaki çalışmalarımı takip etmediğinizi biliyorum. Sizden övgü beklemiyorum. Yalnız, küçümseyici bir dili size yakıştıramadım.


Haldun Hocam, yazdıklarıma cevap verme zorunluluğunuz olmadığı gibi böyle bir beklentim de yok. Önceki mektubuma cevap verme nezaketini gösterdiğiniz için size minnettarım.


                                 Ender AÇIKEL