Hocam,

Biliyorum son mektubumda size bu konuyla ilgili bir daha yazmayacağımdan bahsetmiştim. Emin olun zor durumda olmasam yazmayı düşünmezdim. Sizden cevap beklemediğimi söylerken içten içe bir şeyler yazıp yollamanızı çaresizce bekledim. İşlerinizin yoğunluğunu tahmin edebiliyorum. Katılmanız gereken onca konferans, okumanız gereken yığınla kitap ve makale varken benim mektubumla uğraşmanızı beklemiyorum. Söylediğim gibi, içinde bulunduğum durum bunu gerektirmese sizi rahatsız etmek istemezdim. Size yazdığım mektupla beraber danışanımdan da bir mektup aldım. Aldığım mektup daha önceki mektuplara göre oldukça şaşırtıcıydı. Daha önceki mektuplarda benden yardım bekleyen danışanım, bu mektupta intihar fikrine yeni bir boyut kazandırarak, birbirinden kopuk birkaç cümle yazarak kafamı karıştırdı. Görüşme talebimi yinelememe rağmen buna yanaşmayan danışanım, artık alışkanlık halini alan mektuplaşmalarımızı sürdürmek istiyor. Beni korkutan asıl kısım ise; danışan olarak beni seçmesinin bir tesadüf eseri olmadığını vurgulaması. Bu seçimi bilinçli bir şekilde yaptığını, ona yardım edebilecek kişinin ben olduğumu ifade ediyor. Yardım etmekten kaçınırsam da beni, üstü kapalı olarak, başına geleceklerin sorumlusu tutacağını söylüyor. Bu sorumluluğu bana yükleyeceği konusunda belki ben biraz fazla büyütüyor olabilirim. Ona yazdığım cevap mektubunda bu tedirginliğim üzerinde durmasam da size söylemek, sizinle paylaşmak istediğim şeyler var. Size bir daha bu konuyla ilgili yazmayacağımı söylesem de yazmak durumunda kalıyorum. Danışanımın intihar etme düşüncesini ilk başlarda dikkate almadım. Sonrasında yazdıklarını derinlemesine düşündüğümde, böyle bir eylemi gerçekleştirirse ne yapacağım bilmiyorum. Görüşme isteğimi kabul etse eminim yüz yüze konuştuğumuzda ilerleme kaydedeceğiz.


Size bunları söylerken kendimi aciz hissediyorum. Uzun yıllardır bu alanda çalışmalarımı yürütürken ilk defa bu kadar gerginim. Bu olaydan daha ağırlarıyla karşılaştığım oldu ama bu defa ne yapacağını bilemeyen yeni mezun gibi hissediyorum. Sizin fikrinizi merak ediyorum. Benim yerimde olsaydınız ne yapardınız? Sizden empati kurmanızı istiyorum. Oysa empati kavramına oldum olası mesafelisiniz biliyorum. Kendini bir başkasının yerine koyma, onun gibi düşünmeye çalışma; size göre samimiyetsiz, bir o kadar da bencilce bir duygu.


Haldun hocam, en iyisi ben danışanımdan yeni bir mektup gelmeden ona ulaşmaya çalışmalı, onu bulmalıyım. Yoksa gerginliğim daha da artacak. İntihara teşebbüs ettiyse eğer kendimi suçlu hissedeceğim. Suçluyum da zaten. Bütün sorumluluk bende. Madem mektup aracılığıyla terapi yöntemini kabul ettim; hiç görmediğim, konuşmadığım birine bu yolla yardımcı olmaya çalıştım, sonuçlarına da katlanacağım. Sonucu ne olursa olsun. İntihar eylemini gerçekleştirdiyse yalnız yaşadığından belki komşuları birkaç gün sonra ölüsünü bulacak. Polis olay yerine geldiğinde derinlemesine bir araştırma yapacak. Bilgisayarından elektronik postalarına bakıp bana ulaşacaklar. Sorgulamaların ardından belki de diplomam bile elimden alınacak. Bir daha bu mesleği yapmama izin verilmeyecek. Verilmese keşke, bu sayede bu sıkıntılardan kurtulurum belki. Kendi hayatımdan çok başkalarının sorunlarını düşünmekten öylesine yoruldum... Üniversitedeyken ya da mesleğe başladığım ilk zamanlarda, psikolojik danışmanlığın dert dinleyicilik olmadığını söylerdiniz. Evime gittiğimde danışanlarımın sorunlarını düşünmekten bazı geceler uyuyamazdım. Sonraki yıllarda elbette ben de değiştim. Ameliyathanede kanlar içinde yatan hastaların yanında hamburger yiyen cerrahlar gibi duyarsızlaşmayı öğrendim. Ancak böyle başarıya ulaşırdım. Peki şimdi ne oluyor bana, neden bu kadar düşünüyorum?


​​​​​​​​​​ Ender AÇIKEL