“İşte Elias Rukla geceler boyu oturuyor, biraz mahcubiyet duyarak kendi hayatı ve bu hayatla çok değer verdiği edebiyat eserleri arasında bir bağlantı kurulması ihtimali üzerine hayallere dalıyordu..."


Der yazar Dag Solstad, romanının kahramanıyla ilgili. Elias’ın bir roman üzerine yaptığı inceleme, tüm hayatını yeniden edebiyat vesilesiyle sorgulamasına sebep olacaktır.


Mahcubiyet ve Haysiyet, yirmi beş yıldır Oslo’daki Fagerborg Lisesi’nde öğretmenlik yapan Elias‘ın, üniversite eğitiminden başlayarak, okuduğu bölümü, mesleğini, uzun yıllardır çalıştığı okulu, öğrencileri, meslektaşlarını ve en önemlisi de üniversite döneminde tanıştığı en yakın arkadaşıyla olan iletişimini ve eşiyle olan bağını sorguladığı anları anlatan bir solukta bitecek Norveç edebiyatına ait romanlardan birisi.


Psikolojik kurgu türündeki roman esasında bölümlere ayrılmasa da anlatının sıralaması esas alınarak üç bölümde incelenebilir. Elias’ın yağmur toplayan kurşuni havada pazartesi sabahı Fagerborg Lisesi’nde patlak veren, hayatında olup bitenlerle ilgili büyük bir aydınlanma yaşadığı olay ve öncesi ile ilk bölüm, üniversitede tanıştığı ve hayatını şekillendirecek dönemeçlere vesile olan Johan Corneliussen ile tanışma ve arkadaşlık dönemi ve son olarak da sık sık dile getirmekten yılmadığı çok güzel bir kadın olan Eva Linde ile olan yaşamına odaklanıyor.


Norveç Dili ve Edebiyatı öğretmeni olan Elias Rukla, yirmi beş yıldır aynı eserlerini okuttuğu Norveçli yazar Henrik Ibsen’in “Yaban Ördeği” adlı romanını anlatırken bunca yıldır olmayan bir şey olur. Kendisinin senelerdir etrafında dönüp durduğu halde çoğunlukla anlatmaktan keyif aldığı edebiyat ve roman incelemelerine olan ilgisi lise öğrencileri ile aynı değildir, aynı olmalarını beklemenin haksızlık sayılabileceğini bildiği halde pazartesi günkü derste bir öğrencisinin sıkıldığını anlatan derin iç çekişi senelerdir görmezden geldiği öfkesini dışa vurmasına neden olur.


”…Bizlere bırakılmış kültür mirasının bir parçası olan edebiyat gerçekten de gençliğin içinde bulunduğu ruh ve düşünce seviyesine tekabül ediyor olsaydı, bu durumun, bu edebiyatı “kültür mirasımız” diye tanımlayan kültürün yüzünü kızartması gerekirdi…”


Ergenlik çağındaki öğrencilerin derse göstermedikleri ilgi ve tepkisizlikleri onu çileden çıkarır. Teneffüs zili ile kendilerini adeta dışarı atan öğrencilerine sinirlenip, bunca zamandır boşuna kürek çektiğini hissettiren o yok sayılma hissinin şiddeti, dışarda yağan yağmurdan korunmak adına açmaya çalıştığı şemsiyenin inadı yüzünden ve tabii büyük bir hınçla vurduğu için kırılır böylece senelerin intikamı alınmış gibidir. Fakat kendisi de bilir ki;


“…Hayır, hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak…”


Aslında bir zamanlar kendisi de öğrenci olan Elias, empati yapabilmektedir. Fakat hayatta her şeyin bir sonu olduğu gibi öğretmenliğin de bir sonu vardır. Tıpkı evliliği gibi.


Senelerdir derslerde çözümlemesini işlediği oyun ile Elias’ın hayatı arasında bir bağlantı vardır, kendisinin de hayal ettiği üzere.


Karakterlerin benzerliklerine geçmeden önce, Mahcubiyet ve Haysiyet’te yer alan kahramanlardan bahsetmek gerekirse;


Elias Rukla: Kitabın baş kahramanı, Norveç Dili ve Edebiyatı öğretmeni

Johan Corneliussen: Elias’ın üniversitede tanıştığı ve yaşamının önemli bir parçası olan arkadaşı

Eva Linde: Önce Johan Corneliussen’ın daha sonra Elias’ın eşi olan kadın karakter

Camille: Eva Linde & Johan Corneliussen’ın kızları


Yaban Ördeği oyununun karakterleri ise şöyle;


Haakon Werle (Bay Werle)

Werle’nin oğlu Gregers

Yaşlı Ekdal

Ekdal’ın oğlu Hjalmar Ekdal

Hjalmar Ekdal’ın eşi Gina

On dört yaşlarındaki kızları Hedvig

Doktor Relling

Bayan Sorby

Din adamı Molvik


Yaban Ördeği ismi; Ekdal ailesinin evinde çatı katında yaşayan gerçek bir yaban ördeğinden gelmekte. Av sırasında Bay Werle tarafından yaralanan yaban ördeği bulunduğu ortamdan çok uzakta bir yaşam sürmektedir. Babası Hjalmar’ın seneler sonra öğrendiği bir gerçek üzerine kendisini terk etme olasılığına karşılık onu yeniden kazanması için, Gregers’in tavsiyesiyle Hedvig’in öldürmesini istediği yaban ördeği; çarpıcı bir finalin sembolü olur.


Yaban Ördeği oyununda yer alan Werle’nin oğlu Gregers’in “doğruyu söylemek” adına yaptıkları sonucu bir ailenin dağılmasına sebebiyet vermesi, Elias’ın da kendi doğrularını sorgulamasına vesile olur.


Ibsen’in Yaban Ördeği adlı oyununda eşi Gina’nın bir zamanlar Haakon Werle’nin evinde çalıştığını ve kızının babasının aslında çocukluk arkadaşı olan Gregers’in babası Haakon Werle olma ihtimali olduğunu öğrenen Hjalmar gibi, Mahcubiyet ve Haysiyet’in sabırlı öğretmeni Elias’ın hayatı da aslında bir yalandan ibarettir. Oyunu sınıfta incelerken, seneler önceki arkadaşlığına, eşiyle tanışmasına vesile olan olaya dönen Elias, neredeyse hiçbir şeyin gençliğindeki gibi olmadığını fark eder. Hoş gençliğindeki seçimlerinin doğruluğundan da emin değildir. Fakat hayatında hissettiği o derin boşluk hissi bir zamanlar ekürisi olan Johan Corneliussen ile yolları ayrıldığından beri aynı değildir.


Elias’ın, neşesini, sosyal oluşunu, umursamazlığına imrendiği meşhur Johan Corneliussen, dışarıdan en büyük şansı gibi görülen Eva Linde’i ve kızı Camille’i seneler sonra terk edecek ve bu gizliden gizliye ona hayranlık duyan arkadaşının yaşamının da otuz dört yaşından sonra değişmesini sağlayacaktır.


Her iki hikayede de birer kurban bulunmaktadır. İlki, Yaban Ördeği’ndeki Hjalmar’ın kendi kızı olarak bildiği Hedvig’in, aslında Bay Werle’nin kızı olma ihtimalini öğrenmesi sonucu bir kurban oluşu. Diğeri, Mahcubiyet ve Haysiyet’in karakteri olan Elias’ın yıllarca hayran olduğu kadınla nihayet ve beklenmedik bir biçimde bir araya gelebilmiş olması ama bunca yıl boyunca hiçbir zaman sevilmediğini seneler sonra kavrayabilmesiyle Hjalmar ile benzerlik gösteriyor olması sebebiyle onun da kurban oluşudur.


Yaban Ördeği’ndeki bir başka karakter olan finalde intihar eden Hedvig’in doğasına aykırı bir ortamda, sahte bir yaşam sürdürdüğü kapalı ve dar mekanda oluşu, eve getirilen yaban ördeğini sembolize etmektedir. Elias’ın eşi Eva Linde’nin yaşamı da Hedvig ile benzerdir. Aslında koşullardan dolayı Elias ile birlikte olmakta ama bu koşullardan dolayı da kendisini sıkışmış hissetmektedir. Üniversitede tanıştığı Johan Corneliussen ile evlenip, bir kız çocuğu sahibi olan Eva Linde’nin seneler sonra Johan tarafından terk edilmesi ve yine onun tarafından Elias’a emanet edilmeleri sonucu kendisini zaman zaman kendi seçimi gibi hissettirmeyecek bir hayatın içinde bulur.


Her iki hikayede de üvey kız rolünde iki genç kız bulunmakta. Yaban Ördeği’nde yıllarca öz babası sandığı Hjalmar’ın gerçeği öğrenerek, artık yüz çevirdiği Hedvig ile Elias’ın evlendiği kadın olan Eva ile eski eşi Johan’ın kızı olan Camille. İkili ayrıldıktan sonra Camille, annesi Elias ile evlendiği için onun üvey kızına dönüşüyor. Her iki hikayede de çocukların tek istedikleri babaları tarafından sevilmek. Hedvig üvey olma ihtimali olan babasının sevgisini yeniden kazanmak uğruna intihar ediyor, Camille ise küçücükken, yalnızca birkaç sene görebildiği babasını, yıllarca merak ederek yaşıyor. Elias’ın buradaki rolü Hjalmar’ınki gibi bir hayal kırıklığından ziyade her daim üvey babası olduğu ve öz babasının yerini alamayacağının bilincinde bir yaklaşımla hareket etmesi. Fakat yine de emanet bir yaşam sürdüğü hissiyatı içerisindedir.


Elias’ın lisede yaşadığı öfke patlamasının tıpkı Yaban Ördeği’ndeki ay ışığı ve gün ışığının sembolize ettiği gibi illüzyon ve gerçek ayrımı yani acı gerçek - sahte mutluluk ayrımında sahte bir mutluluk yaşadığının farkına varmasını, evliliği üzerine düşünmesini, bir zamanlar hayranı olduğu kadınla beraber olduğu halde onun tarafından hiç sevilmemiş olmasıyla acı bir farkındalığa varmasını anlatıyor. Böyle bir durumda esas hayranlığının Eva’ya değil, Johan Corneliussen’a ve bir zamanlar onun eşi olan kadınla beraber olması içten içe olan bir rekabeti ve kazanma hırsını sembolize etse de Elias’ın baştan beridir yaşadığı yenilgi, Yaban Ördeği’ndeki Hjalmar’ın babası Yaşlı Ekdal’ın kendisini, yasaklandığı için av yapmayı bırakmak zorunda kaldığı ama hâlâ yapıyormuş gibi hissettiren yapay bir ortamda yaşaması, sahte ormanı anımsatıyor.


Gelelim Yaban Ördeği’nin hayatları değiştiren o doğruyu dile getiren karakteri Gregers’a.


Yıllar sonra çocukluk arkadaşı Hjalmar ile bir araya geldiğinde ona ailesi ile ilgili bir gerçeği söyleyen ve erdemli bir davranış sergilemeye çalışırken kendi deyimiyle “masadaki on üçüncü kişiye” dönüşür Gregers; yani Leonardo da Vinci’nin meşhur “Son akşam yemeği” tablosunda da görülebileceği üzere İsa’ya ihanet eden masadaki on üçüncü kişidir çünkü söyledikleri ile Ekdal ailesinin dağılmasına ve bir genç kızın ölümüne sebep olmuştur, çocukluk arkadaşı Hjalmar’ı yalanlardan ibaret olan hayatını sözde gerçeğe dönüştürmüştür.


Yaban Ördeği’nin Gregers’ı ve Johan Corneliussen’in benzer bir yanı bulunmakta. Bu benzerlik ikisinin de bencil oluşu, ideal diye tanımladıkları uğruna geride ihanet ettiği insanlar bırakmış olmaları. Okuyucuya başlangıçtan itibaren güven veren bir yapı çizmeyen Corneliussen, uzun yıllar boyunca mezun olamadığı felsefe bölümüyle, dışarıya kendinden çok emin bir rol çizse de aslında hayat tarzıyla birilerini kötü biçimde etkileyecek seçimler yapacağının sinyallerini vermekte.


Bu arada Johan isimli karakterin romandaki kaçışı ile Hristiyanlıkta geçen bir bölüm arasında şöyle bir benzerlik bulunmakta.


Bölüm şöyle; Tanrı’nın görevini reddeden ve yardım için gitmesi gereken kentin tersi yönünde giden bir gemiye binerek kaçmaya çalışan İbrani bir peygamber vardır; yani Jonah. (Johan) Romanda da Johan, ekonomik şartları iyileşeceği ve diğer bütün koşullar uygun olmasına rağmen ailesiyle birlikte yani Eva Linde ve kızı Camille ile başka şehre yerleşmek yerine birkaç ay sonra onları geride bırakarak kaçacak ve tüm ideallerine, senelerdir yaptığı söylemlere ters düşecek şekilde Amerika’ya yerleşecektir.


Ailesini terk ettikten sonra onları, aradığı Elias’a emanet eden Johan Corneliussen, bir daha Eva ile bir araya gelmez ama kızı Camille, biraz da Elias’ın ılımlı tutumu sayesinde babasını görme şansını elde eder ve yaz döneminde onun yanına gider. Geri dönmeyeceği endişesine kapılan Elias, kendisi yerine gerçek babasını seçmesi durumunu yılgın bir kabullenişle karşılar ama neyse ki Camille, annesi ve üvey babasının yanına geri dönecektir.


Romanın büyük bir bölümünde Elias’ın hayatında ne kadar önemli olduğunu anlattığı Johan Corneliussen’ın önemi finalde de değişmemekte. Üniversitede tanıştıkları dönemden itibaren ülkeyi terk ettiği son ana kadar görüştükleri Johan’ın yokluğu, Elias’ın neredeyse kimseyle uzun uzadıya konuşamadığı, tartışamadığı ve kendisini ifade etmekten çok, içine kapandığı yıllara dönüşür.


Bu anlamda romanda şöyle bir zıtlık bulunmakta. Johan’ın Elias için önemi asla azalmamış aksine gidişiyle birlikte onun dostluğuna olan ihtiyacı artmıştır. Tanıştıkları ilk andan beri, başlangıçta ulaşılmaz gördüğü Eva Linde’e olan ilgisi ise, Johan’ın gidişi yüzünden bir araya gelmelerinden sonra gitgide önemini yitirmiştir.


Elias’ın her iki insana olan ilgisi adeta bir hayranlık duygusuyken, Johan’a olan hayranlık bitmemiş, Eva’ya olan ise zamanla etkisini yitirmiş hatta başlangıçta duyduğu ilginin yalnızca Eva’nın güzel ve ulaşılmaz oluşu olduğu ortaya çıkmıştır. Bu iki insan aslında birbirleri için uygun olmak bir yana yalnızca uyum sağlamak adına rol yapan bir kadın ve uzun yıllar tek taraflı sevgisi ile sevgisine karşılık beklemeyen bir adamın birlikteliğine dönüşür. Bu anlamda da Yaban Ördeği’ndeki Hjalmar ile Gina’nın ilişkisine benzemektedir. Her iki hikayede de kadın karakterlerin kendileriyle ilgili sakladığı, açık olmadığı bir durum var ortada.



Ve son olarak, okuyucu iki hikayenin derinliğinde savrulurken, finalde Elias Rukla için değişim rüzgârları kapıdadır. Uzun yıllardır yaptığı mesleği öğretmenlik ve senelerce beklentisiz kalmasına sebep olan Eva ile olan birlikteliği sonun geldiğini işaret etmektedir. Her ne kadar kahramanın sonu okuyucuya, Yaban Ördeği’ndeki Doktor Relling’in sözleri niteliğinde gibi hissettirse de, zincirlerinden koparak özgürlüğe açılan bir yol ihtimalini de yabana atmamak gerektiğine inandırıyor.


”Sıradan bir insanın hayatında inandığı yalanları elinden alırsanız, onun mutluluğunu da elinden almış olursunuz.”



Kaynak:

  1. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/931354
  2. http://oznurcetin.blogspot.com/2009/03/yaban-ordegi-ve-ibsen-uzerine-kisa-bir.html?m=1