Mai Hayaller, Siyah Hakikatler

Beni derinden etkileyen ve uzunca bir müddet daha tesirinden kurtulamayacağımı düşündüğüm, edebiyatımızın nadide eseri. Başucu kitabım.

Bir insanın bir kitaba karşı duygu beslemesi -bir insana karşı da aynı şekilde olabilir- şüphesiz ki onda kendine dair, geçmişine veya hayallerine dair benzerlikler bulmasından sebeptir. Karakterle özdeşleşme, kitabın içine girmek için önemli bir şarttır. Hülasa, Aristo'nun Poetika'sından günümüze kadar gelen 'katharsis' mefhumunu mahut romanda iliklerime kadar hissettiğimi söyleyebilirim ve bunu kitabın üslubuna benzer bir şekilde naçizane teşrih etmek isterim:

Ahmet cemil, mai semayı temaşa eylerken tahayyüle dalınca ben de o hayallerde dolaşıyor, benzer hulya-ı saadetler perverde ediyor ve gökyüzünü siyah bir levha kaplayana dek mütalaaya devam ediyordum. Pek çok hayal gibi bunlar da önünde sonunda hakikatin gaddar kollarında paramparça olmaya mahkumdular. Binaenaleyh okurken geride bıraktığım her sayfa, canım Ahmet Cemil'imin ömründen eksiliyormuşçasına canımı acıtıyordu. Bundan sebep son 10-15 sayfayı ağır ağır okudum, okuduğum sayfayı açtım baştan okudum. (hala rastgele bir sayfa açar okurum.)

Ve en nihayetinde, tecelli edecek olandan kaçılamaz diyerek anlık bir cesaretle bu eşsiz romanı üzülerek de olsa bitirdim.

Nasıl ki mai sema siyah bir geceye gebeyse biz hayalperestlerin de hülyaları hüsrana gebedir. Ve bu gerçeği bildiğimiz halde saadeti hakikatte değil hayalde ararız.