Son kalmış sükunetimizden bir dal yakıp
Her nefeste bizliğimizin uçuşunu, ışıksız duvarlara vuran gölgesinde seyrederken
Belki ruhumuz çığlıklarımızdaki ıssızlığı fark edip bu mihmanlığın son oluşunu arzulardı
İnkisarımızın en karanlık derinliklerinde birbirini arardı sessizliklerimiz
Susmuşluğumuzun en tenha boşluklarında
Çığlıklarımızdaki esaretten başka bir şey duyulmazken gözlerimiz açık mıydı?
Nefeslerimiz de derin miydi?
Düşüncelerimiz kadar...
Göğsümüzdeki et parçası, gözlerimizdeki perde betonlaşmaya yüz tutmuşken
Gözyaşlarımız eritmezdi zihnimizin en uç kabuklarını...