Balçıktan yapılmış bir mezar taşının göğsünde zımparalanıyor bütün öfkem


Mermerin ak tahayyülüne hasret tüm atılımlar bana sıvanamaz gerçeği teslim ediyor 


“No pasaran!”


Her şey oldukça belirgin ancak ayrımlarımdaki sivri uçlar çuvaldızımı paramparça ediyor


İçimde bir şeyler eksik bir şeyler fazla içimde

Kopan girizgahları bağlayabilecek halattan yoksunum


Değişkenliğin emarelerini elemkârâne bir tavırla karşılıyorum

Zihin odalarımdan bir işkencecinin mukallit yankısı yükseliyor

küçük çocuk ellerini başının arasına almış kurtarılmayı bekliyor

Onu alıp kendimden uzağa garazkâr bir ruha armağan ediyorum


İleriye olan hasretimi istihfaf bir gülüşle karşılıyor geçmişin aç gözlü bataklığı

Yetmiyor ona bulandırdığı su, daha fazla bulamak istiyor çeşmi siyahımı kan tarlalarına


Karanlık gözlerim artık sarfınazar bir şahsiyetin pencereleriyle iktifa ediyor


Sinir uçlarım dörtnala teaddi halinde, 

hisler boğum boğum dolanıyor lakin vakur duruşumdan ödün vermeden sayıyorum karar mekanizmasındaki 25 kurşunu


Şikestesine berkitilmiş bir ummanın kancasında

kaburgalarımın kırıldığını hissediyorum berzahın yaman sancısında.


Hiraset ettiğim ne varsa geçtim bugün üzerinden tek bir iz bırakmadım geriye benden


Istıbar’ın ilk hamlesinin sonunda gergin bir kavganın hengamesindeyim.

serkeş, kısas peşinde. 


İsyan ateşi müstebit edasıyla tüm perdeleri yırtarcasına zorluyor şakaklarımı 


Râm üzerine vuku bulan usarem artık ehvenişer bir seçimin arefesinde


Eskisi kadar parlak değil manivelâm

Her an ifrat edip çekilebilir bu sürüncemeden


Eskisi kadar parlak değil manivelâm

Her an zerrelerini pare pare bırakabilir kemendinden


Eskisi kadar parlak değil manivelâm

bir gece apansız vurulabilir karın boşluğundan


Eskisi kadar parlak değil manivelâm

bir gece tekrarlı cümlelerim döngüsünü tamamlayarak sıyrılabilir ensesinde kisvelenen etten