Odada üç adam...

Gazete yığılmış koca bir masa, yakılmış sigaranın odaya hükmettiği kasvetli duman… 



 

                             * * *



Boyunun uzun olmasından dolayı sandalyeye sıkışmak zorunda kalan Dimitri; elindeki gazeteyi, yuvarlak, gazete dolu masaya fırlattı. Ayağa kalkıp esnemeye, sporcuyken aklında kalan basit hareketleri yapmaya başlamıştı. Onu izleyenler, birazdan yarışmaya katılacak olimpiyat sporcusu olduğunu düşünürdü. Atletik bir sporcu gibi kendisini hazır hissettiğinde arkadaşlarına, İvan ve İgor’a dönerek konuşmaya başladı:

 

“Şu manşete, haberlere bakın! Kayda değer ne bir haber ne de ilgi çekecek bir olay var. Magazin, spor, yine magazin...

Bu gazeteyi kimler, niçin alıyor? Bizim gazete değer görmezken nasıl oluyor da onların vasat gazeteleri bu kadar satılıyor, anlamış değilim!” 

 

Siyah takım elbisesiyle köşesinde rahatça uzanan İvan, batan geminin malı kendisinin değilmiş gibi tavır takınıyordu. Ona göre artık bu iş bitmişti. Aylardan beri zarar üstüne zarar edip, işin içinden çıkılamaz hâle gelince hiçbir şeyi iplemez olmuş, yaptığı sinir bozucu hareketleri ve davranışlarıyla arkadaşlarını da düşünmez bir duruma gelmişti. Fötr şapkasını havaya fırlatıp yakalıyor, sinir edici gülüşüyle kendisini arkadaşlarından ve mevcut dertlerden soyutluyordu. İvan sönmek üzere olan sigarasını, izmaritten yer kalmayan delik deşik hâldeki kül tabağına bastırdı. Şapkasını askılığa fırlattı. Sigaranın dumanı havada anlamsız şekiller oluştururken İvan’ın mavi gözleri buz kristaline dönüşmüş, Dimitiri’nin heykel gibi duran atletik vücuduna sabitlenmişti. Uzun uzun süzüp gülmeye başladı. Neden sonra ciddileşerek “Şu takım elbiseni bir ara değiştir.” dedi? İlk önce kendi üstüne, sonra gazetenin editörü arkadaşı İgor’a baktı. “Sen de!” dedi. 

 

Ortalama bir Rus’un kilosuna sahip, içkiden yayılmış göbeği ve her geçen gün büyüyen kaba etiyle sandalyesinde kımıldamaya başlayan İgor, tombul elini öfkelendiğinde yaptığı gibi uzamış, kirli sakalına götürdü. Sinirle karıştırmaya başladı. Sakalı o kadar sertti ki komşusu, dul Natahsa ile ne zaman içkili bir gece planlasa kadının her şeyden önce -kavun yemiş gibi kokan ağzına rağmen- istediği ilk şey, sert bir fırçayı andıran sakalının kesilmiş olmasıydı. Dirseğini masaya dayayıp İvan’a döndü. Kalın sesiyle konuşmaya başladı. 

 

“Takıldığın şey gerçekten kıyafetlerimiz mi? Ağzımız neredeyse açlıktan kokacak -kesin olarak kokuyordu- sen bize yeni kıyafetler almamızı söylüyorsun. İşler yolunda gitmiyor İvan ve sen bunu yapamadığın röportajlardan, basılacak kadar değerli olmayan haberleri getiriyor oluşundan dolayı çok iyi bilmelisin!” Sustu. Nefesi tıkanmasaydı devam edecekti. Ne demek yeni kıyafet! Natahsa ile düzgün bir gece geçirmeyeli aylar oldu. Düşündü. Sahi öyleydi. En kaliteli votkayı, çiçeklere boğulmuş masayı hatırladı. Natasha kendisine alınan hediyeleri görünce nasıl da en az on yaş gençleşiyordu. Koca gözleri mavileşiyor, ona hiç olmadığından daha fazla renk katıyordu. İgor içini çekti. Düşüncelerinden sıyrılıp İvan’a döndü. 

 

“Sen iyi bir haber, ses getirecek bir röportaj getireceksin ki gazete iyi satsın. İyi para kazanalım. İşte o zaman ‘yeni kıyafetler’ alırız!” 

 

İgor sustuğunda sigara dumanına hapsolmuş kasvetli oda; söylenenlerden, ortamda esen çaresizlik hâlinden dolayı çekilmez bir hâle bürünmüştü. Dimitri eğilmiş vaziyette Petersburg’un en işlek caddesine, gelip geçenlere, kahkahalar atarak giden lüks araçlara binmiş hovardalara baktı. Her insanda olacak kadar hayallere dalıp o hayallere kavuşma arzusunu en şiddetli şekilde yüreğinde hissetti. “Ah, Para!” dedi içinden. “Bize bir şişe votka içirmeyen para, alacağın olsun.” dedi. Son söylediklerini sesli söylemiş olacak ki İvan güzel saçlarını yana yatırdıktan sonra gülmeye başladı. Kahkahası odanın çaresizlik kokan köşelerine ağır ağır yayılmış, canlı cansız herkesi kendisine getirmişti. Tombul İgor, atletik vücutlu Dimitri, yanan sigara bile bu sinir edici kahkahanın tonuyla sönmüş, şaşırmıştı. 

 

“Arkadaşlar!” dedi İvan, ayağa kalktı. Dimitri pek uzun olduğundan gözlerini İgor’a çevirdi. “Çok abartmıyor musunuz şu hayatı? İş batmış, geleceği bitmiş artık. Peki, siz neden bu durumda iş yeriyle birlikte batmak için hiç olmadığı kadar güç harcıyorsunuz? Boşa çene çalıyoruz arkadaşlar! Boşaaaa! Ya İgor, dostum… Nasıl kayda değer olmaz benim haberlerim? Biz değil miyiz siyasetçilerin yolsuzluklarını, din adamlarının halkı masumca kandırdığını anlatan? Konu haberse getirdim ve sizin de onayınızla basıldı. Ama okundu mu? Hayır elbette. Çünkü insanlar daha fazlasını, gerçeğin detayını öğrenmek istemiyor. Kandırıldığına inanıyorlar da okumak istemiyorlar bizim gazeteyi!” diyen İvan’ın yüzü, birazdan edeceği tekliften olsa gerek beyaz yanakları istemsizce kızarmaya başlamıştı. Arkadaşlarının kendisini dinlediğini, öfkelenmediğini görünce devam etti konuşmasına.

 

“Ben burayı,” dedi, ellerini ceplerine koydu. “İki alt caddedeki Katia Milkonia’ya uygun bir fiyata, her şeyiyle birlikte devretmeye hazır olduğumuzu söyledim.” dedi İvan. Kravatını azıcık araladı. Alnının üst kısmında ufak tefek ter damlacıkları oluşmaya başlamıştı. İvan kendisinin düştüğü duruma pek şaşırdı. Sonra şaşkın bakan Dimitri’ye dönerek, “Beş dakikaya burada olacaktır.” dedi. Arkadaşları sanki bu anın geleceğini hissediyormuş gibi sessizce birbirlerine bakıyorlardı. Dimitri:

 

“Ya, öyle mi?” dedi, kısık sesle. Sesindeki üzüntü, şaşırmışlığın etkisiyle daha içten geldi. Düşündü Dimitri. Böylesi daha iyi olmaz mıydı gerçekten? Yürümeyen bir işi, kâra çevirmek ve o parayla başka bir gazetenin -özellikle iyi satan bir gazetenin haber içeriği ne olursa olsun- işçisi olmak daha mantıklı değil miydi? Şu anki durumdan kurtulacağını ve içinde oluşan heyecanı yeniden duydu. Aynı pencereden dışarı seyrettiği arzular gibi içini ısıtan duyguyu vücudunun her yerinde hissetti. 

 

“Mantıklı geldi bana,” dedi Dimitri. “Uzun süredir zarar ediyorduk. Satmak ve ele geçen parayla da yeni maceraya atılmak bence de güzel olur.” 

 

İgor düşünceli oluşundan dolayı az önceki sakal karıştırma işini daha yavaş yapıyordu. Yeni bir sigarayı yakarken gözleri harfleri silinmek üzere olan emektar daktilolara takılmıştı. Onun da aklına yatmıştı bu iş. En iyisi kazandıracak şekilde satmaktı. En iyisi...

 

Dışarıya bakan İvan, yaklaşan kısa boylu, kızıl, küt saçlı kadının Katia olduğunu anlayınca arkadaşlarına dönerek toparlanma zamanının geldiğini söyledi. Üçü birden hiç ses etmeden kişisel eşyalarını toplamaya başlamıştı. İvan sadece şapkasını almış, diğer iki arkadaşını izlemeye koyulmuştu. El çantasına bir şeyler sıkıştıran İgor, Natasha’nın hediye ettiği kalemi göğsünün iç cebine koydu. Dimitri de hazırlığını tamamlamış, yıllardır emek verdiği çalışma masasına, sesinden nefret ettiği daktilosuna baktı. İşaret parmağının dış yüzüyle nemlenmiş gözlerini sildi. Yaşanmış eğlencelere, son zamanlarda çekilmiş sefalete sırtını dönerek aşağıya indi. İgor da başı eğik bir şekilde odasındaki herhangi bir nesneye bakmadan, hiçbir anıyı gözünde canlandırmadan merdivenlere geçti. 

 

Şimdi üçü de Katia’nın karşısındaydı. Belgeler görüldü, şartlar hızlıca konuşuldu. Kısa boylu Katia iyi para verdiğinden fiyat konusu pek tartışılmadı. Ofise biçilen para da direkt İgor’un çantasına girmişti. 

 

Şimdi üç arkadaş, ofisin yeni sahibiyle karşılıklı son sigaralarını yakarak uzun uzun hayallere dalmışlardı. İgor, Katia’ya bakarken aslında Natahsa’yı düşlüyor, ona yapacağı sürprizleri ve bu sürprizlerle yüzünde oluşacak mutluluğu hayal ediyordu. Uzun boylu Dimitri ise yeni bir gazeteye geçip elde tutulur bir parayla çalışacağını umuyordu. Eline geçen parayla da uzun zamandır içmediği votkaya ve İvan’ın dediği gibi yeni kıyafetlere harcayacaktı. 

 

Üçü birbiriyle konuşurken İvan başını yere eğmiş, “Bundan sonra ne olacak?” diye kendisine sorup duruyordu. Yıllardır yanındaki arkadaşlarını idare etmesini bilmiş, gün kötü de geçse mutlu bir şekilde eve döndürmeyi başarmıştı. Ama şimdi kiminle, nasıl yapacaktı? Bilmiyordu. En iyisi içmekti şu an. En iyisi birkaç saat de olsa hayatın sürüklediklerinden biraz olsun sıyrılabilmekti. 

 

İvan, hâlâ konuşmakta olan Katia’ya baktı. Gözüne çarpan ilk kusur kıyafetleriydi. Üstündeki kıyafet bir hafta önce de vardı, şimdi de. Bu yüzden veda etmeden önce “Şu kıyafetlerinizi bir ara değiştirin lütfen!” dedi. Yorgun duran arkadaşlarına baktı. Yıllardır yaptığı gibi gözlerini çapkın bir eda ile kırpıp en yakın barda kafa dağıtmak için arkadaşlarından ayrılıp yeni, büzülmüş sigarasını yakarak vedasını yapmış oldu. 

 

 

Son.