Üniversitenin iktisat bölüme başladığım ilk sene hiç mutlu değildim. Hayatımın en kötü dönemlerinden biriydi. Hem zor bir zaman geçiriyor hem de asla istemediğim ve ne olduğu hakkında asla fikrimin olmadığı bir bölüm kazanıp İstanbul’dan Ankara’ya gelmiştim. İlk defa ailemden ayrı yaşayacağım ve koskoca bir sene boyunca tek bir arkadaş edinemeyeceğim berbat bir üniversite dönemi beni bekliyordu. Üniversite ikinci sınıfta ise bölümü yavaş yavaş sevmeye ve ilgi duymaya başlamıştım. ‘Marjinal fayda teorisi’ de ikinci sınıf mikro iktisat dersinin konusuydu. Bu yazıyı da oradan esinlenerek yazdım. Artık lafı çok uzatmadan asıl konuya geçeyim izninizle. 


Marjinallik nedir? Konumuz bu değil. Konumuz marjinal fayda nedir? Tabii ki size bir edebiyat yazısında bilimsel bilgilerle kafa yorduracak değilim. Ama yazıma başlamadan önce de daha anlaşılabilir olması adına kısaca bu teoriden bahsetmek istiyorum. En temel açıklamasıyla marjinal fayda teorisi, bir kişinin tükettiği her bir birim mal veya hizmetin faydasının, tüketilen miktar arttıkça azaldığını varsayar. Yani, bir kişiye verilen her bir birim mal veya hizmet, önceki birimlerden elde edilen faydanın daha azına sahip olacaktır. Örnek verecek olursak (iktisat hocaları hep bu örneği verir) karnınız çok açken bir lokantaya oturduğunuzu varsayalım. Menüden en sevdiğiniz yemeği sipariş ettiniz. Yemeye başladıktan sonra sadece doyana kadar yiyebilirsiniz. Yemekten alacağınız hazzın maksimum noktası doyduğunuz son lokmadadır. Ondan sonra yiyeceğiniz her bir lokma size ilk lokmanızdaki faydayı sağlamamakla birlikte bir yerden sonra artık midenizi bile ağrıtabilir. Ya da mesela sadece 5 kişinin çalışabileceği bir alana sahip küçük bir çilek tarlanız var diyelim. Siz bu 5 kişilik alana işlerin çabuk bitmesi adına 15 kişi sokarsanız eğer tüm çilekler ezilecektir. Kısaca marjinal fayda teorisi budur.


Sevgiyi ise hepiniz bilirsiniz. Yani umarım. TDK’ye baktığımızda sevginin tanımı ‘insanı bir şeye veya bir kimseye karışı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu’ olarak tanımlamış. Açıkçası benim TDK kadar basit bir sevgi tanımım yok. Kendimi bildim bileli sevgi kavramı üzerinde düşünüyorum ve gerçekliği üzerine kendi kendime sorular sorup cevaplar arıyorum. Bununla alakalı da bir yazım var ama şu an konuyu dağıtmamak adına burada kapatıyorum. Evet sevgiyi siz de bilirsiniz. Hayatınız boyunca birini ya da bir şeyi mutlaka sevmişsinizdir. Kalbimiz sıcacık olur birini sevince. Olur olmaz yerde gülümseriz. Bahar gelir hayatımıza, çiçekler açar. Sevdiğiniz insan mavi giyse denizi unutursunuz. Herkes ışığına bakarken o kişinin siz karanlığında varolursunuz bazen. Vatanınız olur o kişi, memleketiniz olur. Ağzından çıkan kelimelerden harfler toplarsınız. Elimiz yüzümüz sevmek olur. Ve tabii sevgi de içimizde git gide büyür. Fakat işler her zaman yolunda gitmez. Sevdiğimiz kadar sevilmeyebilir hatta belki de hiç sevilmeyiz. İşte marjinal fayda tam da burada işin içine dahil oluyor…


Fark ettim ki birini sevmek kişiye bir zamandan sonra zarar veriyor. Birini sevmek ilk zamanlarda insana çok iyi geliyor, evet. Beyin birden dopamin salgılamaya başlıyor. (Belki de sevgi denilen duygu tamamen beynimizin bizi kandırmasıdır? Bunu başka bir denemede ele alabiliriz.) E tabii insan mutlu hissedince de üstüne gidiyor o duygunun. Emek, ilgi, zaman vs sevgimiz için elimizden gelen her şeyi ortaya koyuyoruz. Sonra da bu şeyler zamanla kendimizde azalmaya başlıyor. Özellikle de sevgimiz karşılıksızsa. Sevgi tohumunu kalbimize eken kişi güneşini vermeyince o tohum filizlenmiyor maalesef. Böyle olunca da marjinal fayda teorisinde olduğu gibi o sevginin bize olan faydası azalmaya başlıyor ve hatta belki de bir süreden sonra zarara sürüklüyor kalbimizi.


Tüm bunlara gerek var mı dersiniz. Bu kadar meşakkatli, bu kadar sonunun ne olacağı belirsiz bir işe girmek ne kadar mantıklı dersiniz? Abraham Maslow ‘’Hiç kimse iyodin ya da C vitaminine ‘gereksinim’ duyduğumuz gerçeğini yadsımayacaktır. ‘Sevgi’ye duyduğumuz gereksinimin de aynı sınıfa girdiğini anımsatmak isterim’’ diyor İnsan Olmanın Psikolojisi kitabında.  Demek ki hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek adına sevmemiz ve daha önemlisi de sevilmemiz gerekiyor. Buna ikna olduk, tamam. Ama ne düzeyde sevmek ve sevilmek? Kimi sevmek ya da kim tarafından sevilmek? Yeni cevaplar buldukça sürekli yeni sorular türüyor ve fark ettiyseniz asıl konu zihnimde sürekli dağılıyor. Evet ben size marjinal fayda teorisi üzerinden anlatacaktım sevgiyi. 


Bu yazıya başlamadan önce fayda teorisi hakkında da kısa bir araştırma yapmıştım. Jeremy Bentham’ı da o zaman keşfettim. Kısaca bahsedecek olursak Bentham utilitarizmin öncüsüdür. Peki utilitarizm nedir?  Utilitarizm, en iyi eylemin, en fazla insan için genel mutluluğu veya "fayda"yı maksimize eden eylem olduğunu ifade eden bir ahlaki ve etik teoridir. Kabaca söyleyecek olursak eğer yaptığınız iş sonucunda mutlu olduysanız o iş doğrudur. Mutlu olmadıysanız da yanlıştır. Sevgi her ne kadar başta mutlu hissettirse de verdiğimiz emeği dengede tutmazsak bir zaman sonra bizi mutsuz edecektir. Karşı çıkabilirsiniz. ‘İnsan birini kendine fayda sağlasın diye mi sever’ diyebilirsiniz. ‘Hiç mi şiir okumadın; Nazım’dan, Atilla İlhan’dan, Cemal Süreya’dan, Ümit Yaşar’dan da mı haberin yok’ da diyebilirsiniz. Hepsinden haberim var. Dünyadaki en güzel şiirlerden haberim var. Ama evet, insan birini kendine fayda sağlaması için sever. Bahsettiğim fayda başlarda anlattığım iktisadi bir fayda değil elbette. Bahsettiğim şey haz duygusudur ki kişi sahip olduğu mutsuzluktan da haz duyabilir. Psikolojik veya etik olarak bu durum ne kadar yanlış olsa da maalesef bu da bir gerçektir. Yani ne olursa olsun birini sadece size fayda sağladığı için seversiniz. Bir önceki paragrafta ‘ne düzeyde sevmek’ sorusu vardı. Sanırım artık buna cevap bulduk. Daha bir sürü soru ve bir sürü cevap da var eminim. Ama kafamı en azından bir süre bununla meşgul etmekten azad ediyorum.

 

Yazımın sonlarına gelirken Bentham’dan bir alıntı girmek istiyorum. ’Doğa insanoğlunu iki yüce efendinin, acı ve hazzın idaresine verdi. Ne yapacağımıza karar vermenin yanı sıra, ne yapmamız gerektiğini de onlara göre belirlemeliyiz. Her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü onlar yönetir. Fayda ilkesi bu itaati kabul eder ve -toplumsal kuramının- temeli sayar.’ Yani size küçük bir tavsiye verecek olursam, sevginizi her zaman E denge noktasında tutun ki faydasını maksimize edebilesiniz.