Şiddetsiz İletişim kitabında ele alınan konu başlıkları oldukça dikkat çekiciydi. Sadece konu başlıkları değil, bu başlıklara yönelik anlatılan hikâyeler de konuyu destekleyici nitelikte bize sunuluyor.


Bu konular kısaca gönülden vermek, şefkati engelleyen iletişim, hayatı zenginleştirecek olanı istemek, empatinin gücü, kendimizle şefkatle bağ kurmak gibi birçok başlık altında, iletişimde -hem bize hem de karşımızdaki kişiye yönelik- nelere dikkat edilmesi ve nasıl davranılması gerektiği hakkında bilgiler sunmaktadır. 


Şiddetsiz iletişim yöntemi, ilk başlarda kamplarda ırkçılık kavgalarının, sorunlarının çözümünde kullanılan bir yöntem olmuştur. Şiddetsiz iletişim, kişinin kendinden ödün vermeden karşısındaki kişinin sorununu çözmeye yönelik neler yapabileceğinin cevabını vermektedir. Konuştuğumuz kişiyi hedef almadan, suçlamadan isteklerimizi karşılıklı konuşarak halletme yoluna gitmeliyiz. Bozuk olan ilişkilerimizi düzeltmeye yönelik çözümler sunan ve ne yapılması gerektiğine yönelik tavsiyelerde bulunan ve bunları hikâyelerle destekleyen verimli bir kitaptır. Bu kitap insanın özünde olması gereken sevgi, saygı, merhamet gibi duyguların ortaya çıkmasını sağlayıcı bir yaklaşım sergilemektedir. Kendimizle ve başka insanlarla nasıl iletişim kurmamız gerektiği tüm yönleriyle ele alınmıştır. Saygı ve empatiyi geliştirmemize örneklerle destek vermiştir. Bizi şefkatten kopararak şiddete yönelten nedir? Bu soruya yönelik verdiğimiz cevaplar, bizim ne yapmamız gerektiğini gösterecektir. Biriyle konuşurken dilin ve kelimelerin ne kadar önemli olduğunun farkında olmalıyız. Konuşma tarzımız sert, “şiddetli” olduğu zaman iletişim kurmanın baştan yanlış olduğu görüşüne varabiliriz. Bu şekilde başlayan bir iletişimin sonunun da çok da iyiye gitmeyeceğini görebiliriz. Zor şartlar altında bile insanca davranmayı sağlayabilmek çok zor olabilir, bu nedenle dil ve iletişim becerilerimizi geliştirmeliyiz. Şiddetsiz İletişim kitabı, kendimizi ifade etme ve başkalarını dinleme becerimizi geliştirmemizi sağlar. Bu şekilde oturmuş olan yanlış ifadeler de zamanla düzelmeye başlar. Karşımızdaki kişinin derinliklerinde yer alan duygu ve düşünce durumlarını da bu gelişme sayesinde anlayabiliriz. Bizleri saygı, sevgi ve empati kurmaya yönlendirmesi açısından da önemlidir. Kalıplaşmış algıların olduğu iletişim yapısında eğitim ile isteklerimize cevap bulabilecek güce sahip olabiliriz.


Şiddetsiz iletişimin dört temel ögesi vardır. Bunlar; gözlem, duygu, ihtiyaç, istek/ricadır. Gözlem; duygularımızı ve düşüncelerimizi yargılama ve değerlendirme yapmadan dile getirebilmektir. Yapıcı bir şekilde karşımızdaki kişinin hoşumuza giden ya da gitmeyen şeylerini incitmeden iletmektir. Şiddetsiz iletişim sürecinde bu dört ögeyi yerine getirebilecek şekilde iletişime başlamalıyız. Şiddetsiz iletişimin sabit bir formülü yoktur. Bu sürecin getirdiği durumlara karşı geliştirilen davranış şekilleri vardır. Bu dört ögeyi ifade edecek şekilde kendimizi geliştirmeliyiz. Bu beceriler sayesinde karşımızdaki kişiyi empati geliştirerek dinleyebilir ve anlayabiliriz. Şiddetsiz iletişim her seviyede, çok farklı durumlarda karşımıza çıkabilmektedir. Bu nedenle şiddetsiz iletişimi her alana uygulanabilir bir şekilde kabul etmeli ve bu şekilde bir davranış geliştirmeliyiz. İletişim konusunda şiddetsiz iletişim bize çok fazla yardımcı olacaktır. Bazıları şiddetsiz iletişimi özel ilişkilerinde kullanırken bazıları ise iş ortamında daha etkili ilişkiler kurabilmek için kullanmaktadır. Bu iki örnekten de anlaşılacağı gibi şiddetsiz iletişim hayatın her alanında yer bulmaktadır. Genel olarak şiddetsiz iletişimin ilk başlığına baktığımızda, tüm varlığımızla karşımızdaki kişiyi dikkatle dinlemek, ona karşı bir tutum geliştirmeden önce kendimizi iletişime hazır hale getirmek ve karşılıklı bir istek halinde duygu ve düşüncelerimizi karşı tarafa aktarmanın genel bir adıdır.



Şefkati Engelleyen İletişim


Bazı iletişim davranışları, şekilleri bizi şefkatten uzaklaştırır. Bizim gibi davranmayan, değerlerimizle örtüşmeyen davranışlar sergileyen kişileri; yanlış ya da kötü olarak, ima eder gibi yargılamak çok doğru değildir. Yargılayıcı ifadeler, hedef alıcı şekilde kullanıldığında iletişim sorunları ortaya çıkabilir. Sürekli bu davranışları sergilemek yargılar dünyasına hapseder. Bu dünyada “kimin ne” olduğuna odaklanırız. Başkaları hakkında yorum yaparken, bir sonuca varırken aslında kendimiz nasıl ise sonucun da o yönde çıkması olasıdır. İnsanların değerlerine ve ihtiyaçlarına gönülden yaklaşmak yerine korkarak yaklaşırsak bunun sonucunda da o şekilde bir karşılık alırız. Korku, suçluluk duygularıyla hareket etmek ise bizi duygusal yönde olumsuz etkiler. Değer yargıları ile ahlakçı yargıları birbirinden ayırt ederek hareket etmemiz gerekiyor. Herkesin farklı değer yargıları olduğunu bilmemiz gerekiyor. Şiddetli iletişim, insanları sınıflandırarak ve yargılayarak yaklaşılırsa ortaya çıkar. Hepimizin belki de en mutsuz olduğu konu başkalarıyla mukayese edilmektir. Yazarın dediği gibi: “Eğer okuyucular hayatı kendileri için dayanılmaz hale getirmeyi gerçekten istiyorlarsa kendilerini başkalarıyla karşılaştırmayı öğrenebilir.” Bu nedenle karşılaştırma yapmak oldukça olumsuzluğu da beraberinde getiren bir durumdur. Karşılaştırmanın başarı şeklinde olanı, insanların birbirlerine karşı sevgi yerine kin ve nefretle yaklaşmasına neden olur. Her birimiz kendi düşüncelerimizden yola çıkarak iletişim kurmaya çalışırsak eğer, sorumluluklarımıza ve bilinçli olma yönümüze gölge düşürmüş oluruz. Başka bir seçenek olmadığını, her şeyin bittiğini hissettirici bir dil kullanmak yerine; seçeneklerin olduğunu, bunu deneme yoluna gitmenin daha uygun olacağını hissettirmek gerekiyor.


Diğer bir iletişim biçimi de isteklerimizi talep olarak ifade etmektir. Bir talebi doğrudan söylemeyi tercih etmezsek bu durum karşı tarafın kendini yetersiz hissetmesine yol açabilir. “Kim ne hak ediyorsa ona o şekilde davranmalıyım” görüşünden uzaklaşarak kurulan iletişim daha etkili olur. Aynı durum ödül ve ceza konusunda da aynıdır. Biz ne hissediyorsak bunu düşünerek değil karşılıklı, ortak noktada buluşarak halletmemiz gereklidir. Olayları içimizde gözlemleyip sentezleyerek bir sonuca varmak genel yargılardan daha doğru olacaktır. Hayata karşı yabancılaşmamızı sağlayan iletişim, baskıcı toplumlardan kaynaklı bir durumdur. Bu nedenle iletişim derin bir siyasi kökene ve felsefeye dayanmaktadır.


Şiddetsiz iletişim, kalıp genellemeler yapmaktan kaçınmayı gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte zamana ve bağlama ait gözlemler yapmak gerekir. Gözlem ve değerlendirmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Basit genellemelerden kaçınmanız gerekir. Bir cümlenin doğrudan değil dolaylı olarak, aynı sonuca varacak şekilde ama farklı ifade edilmesi iletişimin önemli bir özelliğidir.


Kendimizi ifade etmek için diğer bir unsur da duygularımızdır. Duyguları net ve somut bir şekilde ifade edebilmek için sözcük dağarcığı oluşturmak önemlidir. Bu sözcük dağarcığının oluşması daha kolay bağlantı kurmamızı sağlar. Kırgınlığımız varsa eğer bunu ifade etmek daha rahat bir iletişim kurmayı kolaylaştırır. Duyguları düşüncelerden ayırmamız gerekiyor. Dili kullanış biçimimiz duyguların ifade edilmesinde oldukça önemli bir unsurdur. Duyguları dile getiriş biçimimiz açık ve anlaşılır olmalıdır. Nasıl hissediyorsak bunu düşüncemizden ayırt ederek dile getirmeliyiz. Örneğin “Tedirgin hissediyorum,” yerine “Tedirginim,” demek daha doğru bir kullanım olur. Duygular için söz dağarcığı oluşturmak bu nedenle çok önemlidir. Neyi, nasıl dile getireceğimizi bu şekilde ayırt edebiliriz.


Şiddetsiz iletişimin üçüncü bileşeni ise duygularımızın kaynağını kabul etmeyi gerektirir. Duygularımız, başkalarının yaptıklarını nasıl algılayacağımız ve o andaki beklentilerden oluşur. Birinden olumsuz bir cevap duyduğumuzda dört seçenekten yola çıkarak bu duruma tepki verebiliriz. Birinci olarak bu suçlamaları üstümüze almak, ikinci olarak konuşanı suçlamak, üçüncü olarak kendi duygu ve düşüncelerimizi algılamak, karşımızdakinin duygu ve ihtiyaçlarını seçmektir. Bunlara uyup cevap vererek iletişim şeklimiz oluşabilir. Bir kişi eleştiri ve olumsuz bir düşünce duyduğunda hemen savunmaya geçmek için çaba harcar. Bu durum genellikle haksız olduğunu kabul etmeyen ve yüksek tepkiyle konuşmaya karşılık veren insanların daha çok kullandığı bir yoldur. Duygularımız ve ihtiyaçlarımızın farkına ne kadar varırsak karşımızdaki kişiye de şefkat ile o oranda yaklaşabiliriz.


Duygusal sorumluluk geliştirme sürecini üç aşamada değerlendirebiliriz:

1- Duygusal kölelik

2- Başkaldırı aşaması

3- Duygusal özgürlük


Şiddetsiz iletişim sürecinde başkalarını eleştirmeden, teşhis etmeden, suçlamadan, şefkat uyandıracak biçimde konuşmamız gerektiğini bilmeliyiz. Bir kişi ile iletişime geçeceğimiz zaman istemediklerimizden daha çok istediklerimizi dile getirerek başlamalıyız. Bir şey isterken ve rica ederken olumlu bir dil kullanmalıyız. Net olumlu ve somut bir dil kullanarak ricada bulunmak gerçekte ne istediğimizi açığa çıkarır. Belirsiz bir dil kullanmak ise karışıklığa yol açar. Karşılıklı konuştuğumuz kişiden ne istediğimizi açık ve net olarak karşı tarafa hissettirebilir, dilediğimiz oranda ihtiyaçlarımızın karşılığını alabiliriz. Şiddetsiz iletişim, birini kullandığımız alanlardan hangi konuda doğru bir yaklaşım bekliyorsak bunun bilincinde olmayı ve bunu somut eylem dilinde de rica etmeyi gerektirir. Karşımızdaki kişi istediklerimizi talep olarak anlarsa karşısında iki seçenek görür: Boyun eğmek ya da başkaldırmak. Konuşan kişinin talepte bulunup bulunmadığını gözlemleyerek anlayabiliriz. Karşılıklı konuşma esnasında empati göstererek ricada bulunduğunu anlarız ve bunun talep değil rica olduğunu hissedebiliriz. İlişkilerimizi dürüstlük ve empati üzerine kurarsak amacımızı da o oranda gerçekleştirmiş oluruz. Bazen niyetimizin farkında olsak ve karşımızdaki kişiye bunu hissettirmeye çalışsak da karşımızdaki kişi bunu talep olarak algılayabilir. Ricalarımız karşı taraf tarafından anlaşılmadığında da karşımızdaki kişiyi yargılamaktan kaçınmalıyız. Karşılıklı ilişkilerimizden ne almak istediğimiz konusunda ne kadar net olursak istediğimiz cevabı alma konusunda da olasılığımız o kadar artar.


Karşılıklı ilişkilerde diğer bir önemli etken empati kurmaktır ve bu empatiyi anlamaktır. Karşımızdaki kişinin yerine kendimizi koyarken onun bunu nasıl karşılayacağı oldukça önemlidir. Karşımızdaki kişi ne söylerse söylesin biz öylece durup iyi bir gözlem yaparak karşılık vermeliyiz. Duygularına ve ricalarına odaklanmalıyız. İnsanların ne düşündüklerinden daha çok neye ihtiyaç olduklarını saptamak gerekir. Empati, başkalarının ne hissettiğini, durumlara karşı vermiş oldukları tepkileri anlamaktır. Tabii bunu yaparken karşıt tepki oluşturmamak önemlidir. Empati demek, karşımızdaki kişiye akıl vermek ya da onu teselli etmek değildir. Bu durumda tam anlamıyla gerçekçi bir yaklaşım sergilemek gerekir. Başkası kendini ifade etme yolunu nasıl seçerse seçsin biz onun duygu, düşünce ve isteklerine odaklanmalıyız. Empati verebilmek için bizim kendimize karşı empati geliştirmemiz gerekir. Empati, dünyaya farklı bir gözle bakmamızı sağlar. Karşılıklı empatiyi hissetmek bizi daha rahat hissettirir. Bir şeyler yapmayı bırak, sadece gözlemle... Üstün, çalışkan, bir yere odaklanmış kişilerle empati kurmak çok zordur. Çünkü onlar sadece kendilerinin dediklerini önemserler. Bu nedenle karşılıklı empati olduğunda daha güvende hissederiz. Empati kurabilme yeteneğimiz şiddeti önlememizi de sağlar. Sessizliğin arkasında yatan düşünceleri empati yoluyla ortaya çıkarabiliriz. Şiddetsiz iletişimin uygulama alanı kendimize davranış şeklimizdir. Şiddetsiz iletişimi kendimizden nefret edecek düzeyde kullanmak yerine, kendimizi geliştirecek güce doğru ilerlemede kullanmamız gerekmektedir. Bir şeyi yapacağımız zaman bunun bizim için istek olduğu, bir gereklilik olmadığı bilinerek hareket edilmelidir. Günlük yaşamda görev bilinciyle, dışsal ödüller için ya da suçluluk gibi sebeplerden kaçınmak için kendimize şefkatli davranma yoluna gidebiliriz. En tehlikeli davranışlarımız mecbur olduğumuzu hissedip yaptıklarımızdır. Bir şeyi yaparken bunu bilerek, utançtan kaçınmak için yapmamız durumunda bu şeyden en sonunda nefret ederek uzaklaşmaya çalışırız. Diğer insanların bizden beklentilerine karşılık veremediğimizi düşündüğümüz durumlarda suçluluk duymaktan korkar ve çekiniriz. Öfkenin nedeni, suçlayan ve yargılayan bir tavır takınmamızdan kaynaklanmaktadır. Bunun için kendi düşüncelerimizin içinde yatanları düzeltmemiz gereklidir. İhtiyaçlarımızın farkına vardığımızda öfke, yerini hayata karşı davranışlarımıza bırakır. Şiddet hissi duymak başkalarının bir şeyleri kendimizce hak ettiklerini düşünmemizden kaynaklanıyor.


Şiddetsiz iletişimi iç çatışma çözümlerinde kullanmak diğer yöntemlerden biraz farklıdır. Diğer tartışma yöntemlerinin yerine şiddetsiz iletişimde iki tarafın da ihtiyaçlarını tam anlamı ile anlayıp odaklanmak ve ihtiyaçları karşılamak için stratejiler geliştirmek gerekir. Daha sonra her iki taraf birbirinin isteklerini ve ihtiyaçlarını anladıktan sonra, karşılıklı dikkatli dinleme gerekir. İhtiyaçlar anlaşıldıktan sonra taraflar bu ihtiyaçları karşılayacak şekilde hareket etmeye çalışır. Taraflardan biri diğer kişinin ihtiyaçlarını duymayacak kadar sıkıntı yaratıyorsa empati sürecini uzatır ve ilgili kişi anlayıncaya kadar bu süreç devam eder. Tüm ihtiyaçlar karşılıklı olarak çözüme kavuşturulduğu zaman olumlu eylem dili kullanarak ricalarda bulunma aşamasına geçilebilir. Koruyucu güç kullanımının tek amacı korumaktır. Kınama, ayıplama, dışlama ve cezalandırmak değildir. Eğer çocuklar kandırılmaktan korktukları için dişlerini fırçalıyorsa bu bir istek doğrultusunda olmadığı için öz saygılarında çürümeler oluşur. Bu durumda kendi isteği doğrultusunda gerçekleştirilen eylemler onaylanmaktadır.


İnsanların davranışlarını değiştirmek için ceza yoluyla bunun düzeltilmek istenmesi, bu ihtimalin daha da uzaklaştığını ve azaldığını görmemizi engeller. Bir şeyin ne için ve neden yapılmasını istiyoruz? Şiddetsiz iletişim gözlem ve değerlendirmeyi birbirinden ayırt etmemizi, düşünce ve ihtiyaçlarımızı fark etmemizi sağlar. Kültürel koşullanmaya ilişkin farkındalık da artar. Ters giden bir duruma odaklanmak yerine olmasını istediğimiz şeye odaklanmalıyız. Suçlayıcı veya öfkeli düşünceler içinde olduğumuz zamanlar kendimize sağlıklı bir içsel dünya oluşturmamız gereklidir. Ters giden bir duruma karşı odaklanmayıp yapmak istediğimiz şeye odaklanarak devam etmeliyiz. Zamanla kendimizi de dinleyerek ihtiyaçlarımızı anlayıp stresimizi yatıştırmaya çalışmalıyız. Bu nedenle şiddetsiz iletişim, olumsuz düşüncelerimizi anlamamızı sağlayarak içsel iletişimimizi geliştirir.


Şiddetsiz iletişim, barış yoluna giderken empati geliştirmemize yardımcı olur. Duygu ve düşüncelerimizi ifade ederken nasıl bir yol izlememiz gerektiği konusunda bizlere ipuçları sunan bir iletişim dalıdır. Şiddetsiz İletişim, şiddete başvurmadan önce onarıcı bir tutum için beceri geliştirmemize yardımcı olacak çeşitli destekleyici hikâyelerle dolu bir kitaptır. Yargılamadan, sonuca kendimizce varmadan önce karşılıklı anlaşma yoluna gitmeliyiz. Anlama ve anlatma yolunda şiddetsiz iletişimin önerdiği yöntemlerle sonuca nasıl odaklanacağımızı biliriz. Yargılayıcı değil, yapıcı olmamız gerektiği kitabın her satırına sinmiştir. Bu kitap çoğu kişiye farkındalık oluşturacak şekilde yapılandırılmıştır. Özellikle bu kitap ve Marshall B. Rosenberg hakkında araştırma yaptığımda karşıma çıkanlar ciddi anlamda önem taşımaktadır. Bu kitap sayesinde anlatılan hikâyeler, gerçeklikle alakalı bağını da güçlendirmektedir.