Sen bize kayıtsız kaldığın günden beri

devasa evrende konumsuzum,

yapışamıyorum hiçbir kavrama

tutunamıyorum bir hayat amacına

zaman içimde ağırlaşıyor,

ardında bıraktığın yıldız tozlarından

yazmış olduğum şiirler var

ve şimdi onları sana iletmek istiyorum;

avucuna koyup da bütün bu şiirlerimi

gözlerine, diline, ruhuna, kalbine,

varlığımla varlığına yerleşmek istiyorum.


Sensiz bu atom yığınların arasında

beni sevmemiş olmanı da

kuantum fiziği yasalarından

medet umarak katlanıyorum.

Birlikte olduğumuz

bir paralel evren var ve

ben o evrendeki seni düşündükçe

gayet mutlu oluyorum.


Gözlerindeki uydulardan

bağlanıyorum hayata,

simandaki büyüleyici atmosferden

besleniyorum yaşama sevincim adına.

Sarf etmiş olduğun son sözlerin eğer

ayaklarını kesiyorsa

kalbinden yürü

gururunu okşama.

Yaslanma soluklu matemine

uzatma sensizliğime olan sürgünümü

her şeye rağmen şu proleter yüreğimde

nefretimi de kazanamadın,

çünkü ihtilal sayılmadı gidişin bende.

Aman ha!

sakın vicdan azabı da yaşama

sen kendini yaşat her hâlükârda

ben tebessümlerini cilalarım her noktada.


Kaygımı öldür

ve rahmini tekrarla

çünkü bu evren

parlamaz bir daha.

Büyük çöküş teorisi

ve evrenin sırtını sıvazlayacak olası meteorlar

korku salıyorken kâinatın sakinlerini

bebek zihni kadar sakin başlayan sabahlarda

güne başlamanın kaygısını taşıyorum.


Kendi içine çöken yıldızlar gibi

kozmik trajedinin amansız keskinliği karşısında

sanal evrenlerin gerçeklik vaadiyle

postmodern yeşeren şu toplumda

dizine yatırdığın dinlerin

ve dilinde taşıdığın bilimlerinle

saçlarına yıldızlar düşmesin

ki sen kainattaki

en güzel yaşam formusun.