Bugün farklı olmalı diye düşünmüştüm. Fakat yine, sigaram ağzımda güneşli bir günü evde heba etmeye karar verdim. O solgun ahşap kahverengi rengi camımın önüne konan martıya bakıyordum. Martı için adımın ne olduğu önemli değil, ben onun gözünde sadece insanım, halbuki bir bilse ne kadar pis ne kadar kötü şeyler yaptığımı, bilse konar mıydı benim camıma? Milyonlarca camdan benim camımı seçmişti, bunun değerini bilmem gerekir diye düşündüm, sigarayı azaltıp kendime iyi bakmalıydım sonuçta onu hak etmem lazım. Benim kötülüklerimi görmezden gelen bir o kalmıştı, ne bir arkadaşım var ne de bir aile ferdi. Hepsi yalandan kurulmuş ucuz birer oyuncuydu, en iyi oyuncu ise annemdi, ölene kadar sevmiştim onu, bu oyunda bir onu özledim, ha bir de babam vardı tabii. Beni yorulmadan taşıyan ve sonunda bir çöplüğe atan babam, annem rolüne sadık olduğu için beni bulup bana bakmış. Tabii babamın kafası her zamanki gibi o zaman da iyiymiş, öyle diyor annem. Bunu büyüdükçe daha iyi anladım, her içtiğinde annemi sevdiğini söyler sonra da dudağının yanına sevgi dolu bir tokat yapıştırırdı. Onu ne de çok severdi, demek aşk böyle imiş. Ben de bir ara sevmiştim, sanıyordum ki o da beni sever, tabii ya sever. Sana bir şey söyleyeceğim martı kardeş. Yaşayacağın aşkın değeri cüzdanındaki para kadar tutkulu ve uzun olurmuş, onu bilir onu konuşurum. Bak güneş hafiften bizi terk ediyor, sana bir lokma ekmek vermedim kusura bakma, sabah bakkala inmeye üşendim, inanır mısın bilmem ama açlıktan ölüyorum ve hala burada seninle laklak ediyorum. 

Eee sonuçta sen benim penceremi seçtin, gerekirse açlıktan ölürüm ama sen gitmeden şuradan kalkmam. Senin için hiçbir kelimeye hiçbir ifadeye denk gelmiyorumdur, eminim bu meczup adamın ne söylediği de umurunda değil ama biliyorsun ki ben seni seviyorum martı kardeş, şunun şurasında İstanbul’da 16 milyon insanız. Şair de demiş biz birbirimizi tanırız, ama martıları tanımayız yüzüne bakmaz yolunuza çıkarız, hem de koca koca makinalarla parçalarız sizi, senin için sadece farklı bir canlıyım. Belki insan olduğumu bilsen kaçardın, onu gözden kaçırdım, senden özür dilerim insandan kaçarsınız siz, onca yapılanları unutmaz martılar halbuki biz çok çabuk unuturuz konuşulanları, bazen kameraları yutarız, bazen önümüzdeki binleri unutur söylediğimizi yutarız, gördüğüm son martı olmanı dilerdim hatta şuradaki kalabalıkta bir kişinin ölmesini…. 

Bayrakları gördün mü martı kardeş işte az önce dediklerim var ya her zaman hatırlayacaksın ama, şu gördüğün canlılar iki gün sonra unutacak. Orada gördüğün adam bir hikâye uyduracak, sonra onunla uyuşmayan başka bir hikâye anlatacak, bunlar da hepsini alkışlayacak, kendisini öven bir şakşakçı bulmak ister insan, şu gördüğün en şanslımız, milyonlarca şakşakçısı var, kıskanmıyor değilim. Ben yalancıyımdır, kötüyümdür ama yine de insan öldürmedim, yine de emek çalmadım, yine de milyonlara umut satmadım. Hatta umutlarım çoğu kez söndürüldü, kendi umudumu kendim söndürdüm, ah o hayal kuranlar nerede bir bilsem yapışırdım boğazlarına, tek ben mi tutturamıyordum bu hayalleri, bilemiyorum martı kardeş umarım seni bir rüzgâr alıp götürmez, umarım beni bu yalnızlığımla birlikte baş başa bırakmazsın. 

Ama… Neden döndün arkanı? İnan ki ekmeğim yok, olsa senden mi esirgeyeceğim? Şu hayatta derdimi dinleyen bir martıdan daha değerli ne olabilir ki? Tamam güneş batıyor, tamam şehir seni boğuyor ama gitmek zorunda mısın? Camımı açsam girsen içeri, kira da istemiyorum kal sadece, sana Ülkü Tamer’den birkaç satır okurdum, sen de gitme, insanlar beni deli sanacak ama sen bilirsin benim deli olmadığımı. Sen dinledin beni, daha anlatacak çok şey var. Eğer bir sevdiğin var ise, çağır sevda hakkında birkaç kelam ederiz fakat bırakma beni. Hava sıcak ama yalnızlık soğuk.

Martı kardeş, sen de gittin umarım yarın gelirsin, söz erken kalkıp sana ekmek alacağım, şimdi bütün akşam işin gücün yoksa gölgelerle konuş. İnsan olduğum güne değil de yalnız olduğum güne lanet olsun.