‘’Yüreklilik, sadece cesur olmakla olmaz. Yüreklilik, acizliğimize rağmen doğru olan şeyi yapmaktan geçer.’’
‘’The Help’’filmi Tate Taylor’un yönettiği, bir beyaz kadın ve iki Afrikalı-Amerikalı hizmetçinin Güneyli kadınların ırkçılığını ifşa etme çabalarını anlatan, Kathryn Stockett'in çok satan romanından sinemaya uyarlanmıştır. Film, 1960'larda Mississippi’de ayrımcılık ve ırk ilişkileri sorunlarıyla uğraşan üç dinamik kadının hikayelerine odaklanıp, siyah kadınların çektiği acıların hikayesini anlatan beyaz bir kadın hakkında bir filmdir. Film aynı zamanda En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Akademi Ödülü'nü kazandı.
Filmin konusu; Eugenia Phelan(Emma Stone) iki siyah hizmetçi, Aibileen Clark( Viola Davis) ve Minny Jackson’ın(Octavia Spencer) yaşadığı, eşitsizliğe, kurumsallaşmış ırkçılığa, zulme ve insan hakları eksikliğine karşı yaşadıklarını kaleme almaya başlar. Başlarında acımasız şiddet tehdidiyle, siyahlar ve beyazlar arasındaki kölelik zamanından ve katı Jim Crow Yasaları'nın kurulmasından oluşan eski engelleri aşmayı ve yıkmaya çalışıyorlar. Bu üç kadının kişisel yaşamları ve geçmişleri, 1960'ların toplumsal çalkantısına paralel olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Bu film genel olarak siyah-beyaz kadınlar arasındaki ilişkiyi gösteriyordu ama dikkatli bakarsak beyaz-beyaz, beyaz-siyah ve siyah-siyah gibi diğer ilişkileri de görüyoruz ve bu ilişkilerden de ayrı ayrı bahsedeceğim
Beyaz-beyaz bakış açısından bakarsak; filmde siyahlar, beyaz Amerikalılar tarafından potansiyel olmayan insanlar olarak gösterildi, ancak ten rengi koşulları nedeniyle değil, ekonomik durum farklılıkları nedeniyle aralarında bir ayrılık var. Marx, insan ve doğa ile insan ve insan arasındaki diyalektik ilişkiyi sunan Hegel'den etkilenmiştir. Bu bakış açısına göre, insanoğlu hayatta kalmak için doğaya meydan okur, dolayısıyla onun için işbirliğine ve fazlaya ihtiyaç duyar. Marx diyalektik ilişkiyi tüm tarihi insan ve insan arasındaki bir ilişki ile açıklar ve "sınıf çatışması" açıklamasıyla tüm tarihi sadeleştir. Sınıf, artı-değer olarak kendi üretim araçlarını yöneten burjuvazi ve üretim aracına sahip olmayan proletaryalar olarak ikiye ayrılır.
Bu açıdan bakarsak beyaz kadınlar arasında bir ayrılık görüyoruz. Aynı statüde görülseler bile, adı Hilly Holybrook olan bir liderleri hem maddi hem de entelektüel olarak her şeyi kontrol ediyor çünkü kocasının ekonomik durumu diğerlerinden daha yüksek.
İkinci örnek olarak ‘'entelektüel gücü'’ görüyoruz. 'Evde Sağlık Sanitasyon Girişimi' olarak adlandırılan bir plan yapılıyor. Hilly, 'bizim dışımızda siyah hizmetçiler için bir tuvalet yapmalıyız' vurgulaması bu planın gerçekten ırkçı olduğunu gösteriyor.
Siyah-beyaz bakış açısından bakarsak; Milton Friedman, üç dalga feminizmi sunar; ilk olarak kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği; Kadınlar halka açık yerlerde aynı haklara sahip olmadığını vurgular. İkinci olarak kadınlar birtakım haklar elde ediyor ancak farklı bir eşitsizlik ortaya çıkıyor; beyaz ve siyah kadınlar arasında eşitsizlikler olduğunu ve siyah kadınların hem kadın hem de siyah oldukları için iki defa eşitsizliğe maruz olduğunu söylüyor. Bu fikirden bakacak olursak, filmde beyaz kadınlarla siyah kadınlar arasında çalışma koşullarından katı bir ayrım olduğunu kolayca görebiliriz.
Filmde, hem siyah hem de beyaz kadınlar arasında bir miras sistemi görüyoruz. Örneğin, üretim araçlarınız varsa, çocuklarınız da aynısına sahip olacak, sizde yoksa onlarda da olmayacak. Filmde Skeeter, Aibileen'e "Büyüyen bir kız olarak bir gün hizmetçi olacağını biliyor muydun?" diye bir soru sordu ve Ailbileen "Evet biliyordum çünkü annem bir hizmetçiydi.’’ olarak cevap verir. Bu nedenle, bu olay Marx’ın tarihsel materyalizmini açıklar.
Siyah-siyah bakış açısından bakarsak; filmde siyahlar arasında maddi farklılıklar görüyoruz çünkü genellikle aynı işleri yapıyorlar. Örneğin siyah bir kadın evde ev işi yapıyorsa, siyah adam ev dışında bahçıvan olarak çalışıyor. Bu nedenle ilişkileri beyazlardan daha yakındır ve beyaz kadınların aksine oldukları gibi davranırlar. Birbirlerini destekliyorlar, hatta sınıf bilincini oluşturmada önemli bir rol oynuyorlar. Filmde siyah kadınlar önce Skeeter’in röportajını kabul etmediler, ancak siyah kadınlardan biri beyaz bir kadın tarafından haksız yere suçlandıktan sonra Skeeter’in teklifini kabul ediyor ve kitap için hikayelerini anlatıyorlar.
Film, birçok komik anı da içeren bir dramadır. Tüm bu karakterleri önemseyecek, kendinizi onları neyin harekete geçirdiğini ve içinde yaşadıkları daha geniş sosyal bağlamı anlamaya çalışırken bulacaksınız. Onlarla endişelenecek, onlarla güleceksiniz. Film her ne kadar süresi boyunca kendimi iyi hissettiren bir hikayede olsa da acıyla ilgilenen ama o kadar acı verici olmayı umursamayan bir yapısı var. Bu filmi çok beğendim ve Marksist perspektifin yerinde kullanıldığını düşünüyorum çünkü filmin tarihsel geçmişine bakarsak ABD'deki Sivil Haklar Hareketi ile örtüşüyordu. Bu nedenle, film duygusal olarak insanları etkileyebilecek olduğunu düşünüyorum.
Şimdiden iyi seyirler... :)