adam geçmişin özlemi ile geleceğin ışıltısını koydu masaya
bu halde olanlara denen melankolik ruh halini de…
gelmeyen baharı, bitmeyen kışı,
kışın, ışıklı caddelerdeki romantizmini, varoşlardaki realizmini koydu
kum saatinin sesinde akan zamanı, menekşenin kokusunda arayışı koydu
hazin olayın izi olan hüznü koydu
ufukta bir yanıp bir sönüyordu mutluluk, onun “şuracıkta”lığını
döndü, burnun ucundaydı mutlak son, onun görünmezliğini de koydu
çoktandır süt içmiyordu, sütler pastörize olalı evlerden silinen süt kokusunu da koydu
halit ayarcı'dan önce ve sonraki hırsları,
dönülen köşeleri, köşelerin keskinliğini koydu
negatiflik ve pozitiflik sayılara yakışıyordu,
çarpmayı toplamayı alt üst ediyordu ve kim bilebilirdi altın üstten iyi olmadığını
tuttu bir negatif bir pozitif koydu masaya
adam habire koyuyordu..
duyguyu, mantığı, ilmi, bilmi, aptallığı, cehaleti, güveni, cüreti, ezelden bildiği, ebedden sezdiği ne varsa koydu
yenilgileri, zaferleri, bunları bir eden ermişliği de koydu
masa şöyle bir salladı durdu
bu nazireye bakıp güleceği varsayılan cansever'in hoşgörüsünü de aldı
”masa da masaymış ha”