İnsanların yaşamını idame ettirmek için beslenme, barınma ve giyinme gibi temel maddi ihtiyaçları vardır. Bu maddi ihtiyaçların karşılanması için insanların iktisadi ihtiyaçlarını gidermenin vasıtalarını üretme eylemi temel olarak Marx’ın materyalist tarih kuramının başlangıç noktasını oluşturur. Bu vasıtaları üretirken Marx, insanların hayvanlardan farklı olduğuna şu özellikler neticesinde vurgu yapar; insanların doğayla bilinçli bir etkileşimde bulunup varlıklarını bu şekilde sürdürmeleri ve geçim vasıtalarını üretmek zorunda olmalarıdır. Anlaşıldığı üzere insanların nasıl ürettikleri, doğada ne bulduklarına ve kendi yaşamlarını idame ettirmek için ne üretmek zorunda olduklarına bağlıdır. Yani insanların nasıl yaşamlarını idame ettirdikleri ve nasıl var oldukları, neyi ürettikleri ve nasıl ürettikleriyle alakalı bir husustur. Bireylerin doğası da onların üretim şartlarını belirleyen maddi şartlara bağımlıdır. Dış dünyada bulunan, maddi ihtiyaçları üretmek ve varoluşu sürdürmek için; toprak, hayvan, alet gibi araçlar temel olarak üretim araçları olarak nitelendirilir. Ve bu üretim araçlarına kimi sınıf sahiptir ve kimi sınıf da tabidir. Bu eşitsizlikten doğan toplumsal sınıflar üretim ilişkilerini meydana getirir. Zira bir üretim ilişkisinden bahsedebilmek için, örneğin, bir insan kendi maddi ihtiyaçlarını karşılamak için sadece ekmek üretsin, diğeri de çiftçilik yapsın. Bu insanların tek başına kendilerine yetebilmeleri sonucu herhangi bir üretim ilişkisinden bahsedemeyiz ama ne zaman ki bunlar arasında bir anlaşmazlık ya da ticari bir ilişki meydana geldi; o zaman üretim ilişkisinden bahsedebiliriz. 


Üretim ilişkileri de yukarıda değinildiği gibi temelde fiziksel emeğin üreticisi olanlar ve olmayanlar şeklinde toplumsal sınıflara ayrımlandırılmasından doğar. Bu yüzden üretim ilişkilerinin rolü, tarihsel sonuçlara baktığımızda bizi aydınlatır. Ve bunlar sonucu üretim araçlarını elinde bulunduramayan kesim; kendileri için üretmeyen için üretirler, geçimleri üstleriyle olan ilişkilerine bağlıdır ve kendi üstlerinin hakimiyetine tabidirler. Aynı zamanda üretim araçlarına sahip olanlar da üreticinin üzerinden doğrudan hak sahibidir ve her zaman üreticilerden daha çok alırlar.  


Üretim araçlarına sahip olmayan kesimin kendi maddi ihtiyaçlarını karşılayıp geçinebilmek için üretim vasıtalarını serbestçe üretmeye güçleri yetmez çünkü onlar engelsiz bir şekilde üretim araçlarına ulaşamaz. Üretim güçlerinden kısaca çıkarılması gereken sonuç; bir sınıfın bu güçler üzerinde hakim oluşu ve diğerinin ise onlara tabi oluşudur.

Marx, üretim ilişkilerinin materyalist tarih kuramı açısından; üretim ilişkilerinin tahakküm ilişkilerine dönüştürülebilme kabiliyeti, bunların bir sınıf için iktisadi yönlendirici olma kabiliyeti ve toplumun üst yapısı tarafından meşrulaştırılmış olan zorla yaptırımlarla desteklenebilme kabiliyetini meydana getirdiğini düşündü. Aynı zamanda bahsedilen toplumsal sınıfların bütün toplumlarda çıkma eğilimleri olduğunu belirtti (köleler-asiller/ serf-lord vs.).


Gelelim sorunun asıl noktası olan üretim tarzına... Marx üretim tarzından bahsederken üretim güçleriyle olan bağıntısından yola çıkarak bunu açıklama girişiminde bulunur. Üretim tarzı dediğimizde tarihsel süreç içerisinde gerçekleştirilmiş olan üretim faaliyetlerinin yol açtığı belli toplumsal sınıflar, olaylar, ilişkiler ve bunların nasıl şekillenip toplumda nasıl bir unsurların ortaya çıktığını göstermek için kullanılır.


Üretim güçleri derken mesela herhangi bir üretim gerçekleştirmek için kullanılan el değirmeni ya da teknolojik makineler örnek verilebilir. Ve bu örnekler üzerinden aslında var olan toplumun nasıl bir üretim tarzına sahip olduğu noktasında da anlam atfetme yetisine sahip oluruz. Mesela el değirmeni kullanılan bir yerde feodal toplumun var olduğu ya da gelişkin teknolojik makineler kullanılan bir yerde de sanayi toplumundan ve bunlar sonucu serf-köylü ya da burjuvazi-proletarya rollerini görebiliriz. Aslında burada üretim tarzının özelliği olan kendisinden yükselen toplumsal ilişkiler sistemini tayin etme kabiliyetine şahitlik etmiş oluyoruz. Bunların yanı sıra insanlar yeni üretim güçleri geliştirdikleri zaman aslında yeni toplumsal tarzları da ihdas ederler ve kendi geçim yollarını ve bahsi geçen bütün toplumsal ilişkileri de değiştirirler.