Herkese merhabalar, bugün mitoloji ve Nazım Hikmet’in ortak paydasını konuşacağız.


Doğanın ilk çiçeğini açarak baharın müjdesini veren badem ağaçlarını hepimiz biliriz. Fakat Badem ağaçlarının çok daha farklı bir yönü de vardır. Tabiatı kış mevsiminin soğuk ve donuk suretini çiçekleriyle ilk renklendiren ağaç olan ve baharın gelişini simgeleyen bu badem ağacının Anadolu’da ana tanrıça Kibele kültüründe önemli bir yeri vardır.


Yunan mitolojisinde badem çiçeği Thracia (Trakya) Prensesi Phylls’in aşkıyla bilinir. Türkçe karşılığı filiz olarak bilinen Prenses Phylls, antik Thracia kralı Lycurgus’un kızıdır. Yunanlı kral Theseus’un oğlu olan Demophon ise Troya savaşından dönen savaşçılar arasındadır. Oldukça yakışıklı olan Demophon’un gemisi diğer gemilerle beraber kentin limanına demir atar. Planları birkaç gün dinlenip tekrar denize açılmaktır. Karaya ayak basan delikanlı kentte gördüğü güzel prenses Phyllis ile göz göze gelir. Bu fırsatı kaçırmayan Eros hamlesini yapar ve iki gencin arasında tanrıları bile kıskandıracak bir aşk alevlenir.


Bir süre dinlenen Demophon’un Atina’ya dönmesi gerekir. İşleri halledip tekrar yanına döneceğine dair Phyllis’e söz verir. İki aşık birbirine sımsıkı sarıldıktan sonra ölümsüz bağlılıkları ve aşk yeminleri ile birbirlerinden ayrılırlar. Sevgilisini yolcu eden Phyllis her gün limanda Demophun’un yolunu gözler. Günler böyle akıp gider, aylar yıllar geçer. Demophon’un tekrar döneceğine dair verdiği sözün vaktinin üstünde epeyce geçer.


Limanda sevgilisini bekleyen Phyllis, kente yaklaşan her gemiyi gördüğünde heyecan ve sevinç içinde Eros’un kanatlarını çırparcasına limana koşar. Bütün gemileri ümitle harmanlanmış heyecanla tek tek yoklar. Demopho’nun gemisi gelmemiş, demophon’un gemisi gelmeyecek. Demophon dönmemiş ve dönmeyecek… İşte, Demophon’u o kişilerin arasında bulamadığında yüreğini ölümcül bir acı kaplar. Uzun bekleyişlerin sonunda Demophon’un bir daha dönmeyeceği düşüncesiyle iyiden iyiye umutsuzluğa kapılır. Çektiği acıdan kurtulmak isteyen Phyllis kendini asmak suretiyle intihar eder.


Bu büyük aşk tanrıça Athena’yı çok etkiler ve genç kızı yapraksız bir ağaca; badem ağacına dönüştürür. Prensesin intihar haberini alan Demophon sevgilisinin kentine doğru yelken açar. Kıyıya ayak basan genç bu defa ağaca koşar. Elem ve gözyaşı içerisinde sevgilisinin kuru dallarına sarılır. İşte o anda delikanlının kolları arasındaki ağacın dalları bembeyaz çiçeklerle dolar. Badem çiçekleriyle…

Daha yaprakları yeşermeden çiçek açarak beyazlara bürünen badem çiçeği; aşkın devam etmesini ve buna bağlı umudu simgeler.


Nazım Hikmet’e 5 Kasım 1945 şiirini yazdıran badem ağacının mitolojik hikayesi midir bilmiyorum ama hikayeyi okur okumaz benim aklıma ilk bu dizeler geldi:


"Çiçekli badem ağaçlarını unut.

Değmez,

bu bahiste

geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.

Islak saçlarını güneşte kurut:

olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın

nemli, ağır kızıltılar…

Sevgilim, sevgilim,

mevsim

sonbahar…"



Yazar: Ayşenur Akkuş