Şehir bembeyazdı yola çıktığımda. Yollar tehlikeliydi belki ama tam da o an şehrin gri ve kirli yüzünün ortaya çıkma ihtimali, bana daha tehlikeli gelmiş olsa ki yola atmıştım kendimi. Ağlayan bir kadının gözlerinden farksızdı benim için gri sokakların karanlığı. Aynı hüzün, aynı karamsarlık, aynı iç daralması... Oysa bir kadının gülümsemesi kadar güzel olabilirdi beyazlara bürünmüş kaldırımlar. Aynı tutku, aynı huzur, aynı iç kabarması... Kışa olan tutkumda bir kadını sevebilme ihtimalim kadar zamana bağlıydı bu yüzden. Bir şehri yalnızca kış zamanı sevmek bencillikti yine aynı bencillikle mavisini de sevebileceğim bir şehir için çıkmıştım yola. Griliğine sırtımı çevirebileceğim bir şehir bulacaktım ve başka birinin bencilliği yüzünden mavisini yitirene dek orada kalacaktım. Şehirlere mi yoksa mevsime miydi sevdam ya da renklere miydi hiç bilmiyorum. Kafamdaki soruların cevapsızlığından, yanlarından geçtiğim binaların telaşsızlığından ya da arabamın artık bezmiş yorgunluğundan hiç gocunmadan şehirden çıktım.


Artık bu koca düzlükte tek başınaydım. Işıkları sönmüş binalar kalabalıklarını, hasatı bitmiş toprakların yalnızlıklarına bırakırken şehri bir örtü gibi kaplayan karın beyazlığı da kendini çıplak bozkırın kahverengiliğine teslim etmişti. Doğa renklerin savaşıydı adeta. Mavinin hüküm sürdüğü bir yer bulmaksa artık eskisi kadar kolay değildi. Yol bu savaştan bihaber boylu boyunca uzanıyordu önümde. Zaman ardı sıra çalan şarkılar sayınca ilerliyordu. Önüme gelen yol ayrımlarından sanki gideceğim yeri biliyormuşçasına hiç tereddüt etmeden geçiyordum. Öyle ki o an birileri, olur ya bir film sahnesini izler gibi beni izlese ne kadar özgür olduğumdan ya da ne kadar korkusuz olduğumdan bahsedebilirdi. Gitmekti tek derdim ve kendimi yola atmıştım.


Şehirlere gittim, tüm sokaklarının denize çıktığı. Kasabalaragittim, insanların ekmeklerini denizden çıkardığı. Hiç kimsenin olmadığı yerlere gittim; bazen denize bakan bir yol kenarı, bazense eteklerine dalgaların çarptığı bir dağ başı. Oralarda kalmayı denedim, artık başka bir yolun olmadığına kendimi inandırmaya çalışarak. Sonradan anladım, doğa renklerin savaşıydı ve onun gözleri kadar güzel bir mavinin hüküm sürdüğü bir yer bulmak artık mümkün değildi.