Oturdum gecenin karanlığında hayretten buz kesmiş taburemin üstüne. Devrilen masamı düzelttim ve yerde parlayan kağıtları koydum üzerine. Elim gitti istemsizce dökülüverdi birkaç dize:

“Öldüm öldüm dizelendim

Belki bin ömür eskittim

Kustum içimde ne varsa

Bozuk bir kan

Kirlenmiş bir ruh

Ve biraz safra

Bir selam eksik verdim diye

Almadı Tanrı yanına”


Bir şeyler ters gitmişti. Yarım kalan işler olmalıydı. Tanrı’nın benim için planları olmalıydı. Belki de bu yüzden ölmedim, ölemedim. Her şey apaçık ortadaydı. Tanrı ilk defa müdahil olmuştu hayatıma. Artık her şey farklıydı. Bir çıkış yolu olmalıydı gözümden kaçırdığım. Sonra fısıldadı Tanrı kulağıma.


Ben güçlüydüm doktor. Bir sıfır kadar güçlüydüm. Yalnızca bu zamana kadar bir şeyleri toplamaya çalıştığım için başarısız olmuştum. Benim dertlerimle ve sorunlarımla çarpışmam lazımdı. Ben sıfırdım ve sıfıra yaraşır davranmalıydım.

Tüm gece oturup düşündüm. Aldım önüme kağıdı kalemi, neyim varsa para eder, hepsini yazdım. Televizyon, koltuklar, çamaşır ve bulaşık makinesi. Hepsini aldım önüme son bir kurşun yapmak için.

Ben güçlüydüm doktor. Bir sıfır kadar güçlüydüm. Dibi gördüm ve boğulduğumu anladım. Öldüğümü kabul ettim. Zaten öldüm, daha neyi kaybedebilirdim? Bir ihtimal daha vardı dipte, sertçe vurmak gerekti düştüğün yere. Ben de vuracaktım tüm gücümle.


Gece güne kavuşunca sattım neyim varsa. Yalnız bir yatak bıraktım kendime, birkaç parça kağıt ve kalem bir de. Tuttum sol elimle bir tomar parayı ve sertçe koydum vampirlerin önüne, titrettim masayı.

Ben güçlüydüm doktor. Bir sıfır kadar güçlüydüm. Şimdi beklemek zamanıydı. Ya dipten zirveye çıkmayı ya da çırpınarak ölmeyi... Şimdi beklemek zamanıydı, bilmem belki birkaç güne kadar belki birkaç ömre...