Tiksindim suratsız yüzlerden... Koşa koşa gittiğim her kalpten nefes nefese kaçmaktan... Aslında ayakları sağlam basan bir kızım ama bu çağda zemin bir hayli kaygan, tutunduğum yürekler yavan. Bu çağ; söz tutamayıp kin tutanların ülkesi. Bu yüzdendir güvenim kadar dengem de kayıp. Yüreğimdeki çöle can suyudur umuduyla koşa koşa gittiğim yerler serapmış meğer, varınca anladım. Yakınlarım ırakmış meğer, mesafeleri aşamazken anladım. Uçurumlar parmak uçlarımdaymış meğer, yüzüme soğuk rüzgarlar vurunca anladım. Bazı topraklar bana mezarmış meğer, çiçeklerim solunca anladım. Bazı yüzler bana kılıçmış meğer, kalbim ortadan ikiye yarılınca anladım. Bazı gökyüzleri bana tutsakmış meğer, nefesim kesilince anladım. Bazı baharlar bana kışmış meğer, kuru ağaçlar çiçeklendiğinde kalbim çiçeklerini kara gömerken anladım. Bazı dağlar epey alçakmış meğer, zirvesine varmak için yukarı değil bir adım aşağı indiğimde anladım. Bazı yaralarım derinmiş meğer, bir kedinin bakışına ağlarken anladım. Bazı insanlar taşmış meğer, yüzümün derisini o taşlarda bırakırken anladım. Bazı insanlar cana canmış meğer, kelimelerim iyi kilere evrilirken anladım. Ben güvenirken ihaneti uzak sanırdım meğer, hayallerim yukarılara fırlatılıp tutulmazken anladım. Ben yağmur yağıyor sanırdım meğer gözyaşlarım yıkarmış ruhumu. Ben yürüdüğüm yolları düzlük sanırdım meğer bayırlar titretirken dizlerimi. Meğer ne çok sanmışım, kanmışım, yanmışım... Yola düşüp yolda, dile düşüp darda kalmışım. Kaldıklarımın zindanından çıkamamışım. Zindanlar olmuş bana mesken, kanatlanıp uçamamışım. Ama artık mancınıkla fırlatıyorum kırıkları kalbimden. Ağlarken dudaklarıma bastırdığım avuçlarımı artık kulaklarıma bastırıyorum. Böylelikle delici sözleri duymuyorum, ağlamaya gerek duymuyorum, hak etmeyene saygı duymuyorum... Yukarıya fırlatılan hayallerime iniş izni vermiyorum, asıyorum gökyüzüne onları bir bir. Hem yere inip n'apacaklar... Dedim ya ayaklarım sağlam basıyor diye, ben artık zeminlere basmıyorum. Kestim ayaklarımın ve kalbimin ilişiğini yerden. "Beyza uçma," diyenlere inat uçuyorum. Önüme çıkan duvarları artık yıkmaya çalışmıyorum, fırçayla boyuyorum istediğim her renge. Madem yıkmayacağım gözüme hitap etsin değil mi? Yolumdaki taşları fark edersem asmıyorum yüzümü, daha hızlı koşuyorum o taşa beni ileri fırlatsın diye. Atlama taşı olarak ezberliyorum yolumdaki taşları. Önceden içimde her renkten uçurtmalar biriktirirdim doğru gökyüzlerini bulunca göğe salmak ve o uçurtmaları izlemek için, artık beklemiyorum. İçimdeki göğe saldım uçurtmaları izlemek isteyen göğüme buyuruversin. Bunca vakittir ben hep sokaklarda yorulmuşum meğer, içime hicret edince anladım. Dünyadır sürekli dönen sen kalbine çokça tembihle "din ya." diye. Dinginlik en güzel hazineymiş meğer sebepsizce mutlu olmaya başladığımda anladım...