Gecenin bir yarısı çektiğin diş ağrısından geçmişini suçlayamazsın. Hayır, bunu yapamazsın.


Kendimi kendimi bu şekilde telkin ederken buldum. Didem, deliriyor muyum yoksa? Umarım başka bir açıklaması vardır çektiğimiz acıları sürekli birilerine yükleyerek kurtulmaya çalışmamızın. Belki de acımızı yükleme çabamız sancılarımızı birileri görsün diyedir. Bir kişi bile olsa gözünün hizasına gelebiliyorsak şayet, o zaman varız çünkü. Sen hiç pazardan dönerken ucuz diye tam çıkıştaki limoncudan limon aldın mı Didem? Füsun'un pamuk şeker için ağlayışlarını umursamadan aldığın 1 kilo limondan bahsediyorum, evde dursun diye aldığın.


Bir hafta geçer ve ardından aylar... Buzdolabının kapağında küflenmeye yüz tutunca atıverirsin eline ilk geçen poşetle birlikte çöp kovasına. Onun yeri orası mı Didem? İnsanların hayatlarında hep ne zaman atılacağını bekleyen dolaptaki "ıvır zıvırlar" gibi mi hissedeceğiz? Nedir bizim dünya üzerindeki ağırlığımız, ne kadar ağıt ederiz? Kalbini kırmak istemiyorum ama acılarımı yükleyecek başka kimsem yok. Sancılarımın yansımasısın en nihayetinde.


Acılarının yükünü kimseye yükleyemeyenler ve dolapta kullanılmayan limonlar küf kokuyorlar. O çirkin koku onların gerçeklikleri oluyor bir anda ve biz yabancı fanuslarımızdan tiksinti ile bakıyoruz onlara. Çünkü küflü limon ile reçel yapılmaz.


Ben de bakıyorum etrafıma, ama tiksinti ile değil. Aksine, insanların gözlerinin içine bakıyorum. Görülmek ve görmek için. Anatomik tahlillerden öteye gidebilmek ve onlara içimdeki lavanta bahçelerini gösterebilmek için. Yaşayabilmek için Didem çünkü sadece nefes almak göğüs kafesimin acıtıyor bu sıralar.


Kendimi yeniden bulduğum, irinimi akıttığım topraklarda lavantalarım yeşerdi biliyor musun? Kokuları buram buram tüm toprakları sardı. Bahçeme sırtımı dönmek ile ona sıkı sıkıya sarılmak arasındaki ince çizgideydim. Tam sınırdayken meltem beni geri çağırdı, kollarını sardı bedenime ve kokusuyla beni kendime getirdi. Sonra yan tarafları gördüm, ötekileri, diğerlerini... Nil bana sormaz mı büyüyünce uçurum kenarlarından çiçek topladın da gözünün önündekine neden yüzünü çevirdin diye.


Ben buna cevap veremem Didem, ben Nil'in yüzüne bakamam. O karşımda tüm hiddetiyle ayağının altındaki toprağı ezerken "Bak, bu kitapları senin için ayırdım." diyemem. Bunun için sıkı sıkıya sarıldım toprağıma. Meltem güzel lavanta kokusunu tüm topraklara yaydı ardından yaşamı yeniden var edercesine.


Keşke herkes rüzgara "meltem" dese, keşke lavanta kokularının arasındaki farkları ayırt edebilsek, keşke birbirimizin yüzüne baksak. Keşke gözlerinin içine baksan Didem, artık aynalarla barışsan.