''Hadi artık kaldıralım şu ölüyü, kokmaya başladı leş gibi umutsuzluk ve yaşanmamışlık kokuyor'' Tam o anda kalkıyorum, hiçbir şeyi becerememiş benim ölmememe de pek şaşırmıyorlar birkaçı ''ölmeyi bile becerememiş'' diyor sadece. Doğrulup kafamı kaldırıyorum, nerede benim davetlilerim? diye soruyorum hiç cevap gelmiyor oysa Oğuzum Atay, Raskolnikovlardan Dostoyevski, aşkından ölümüne kadar büyük Gatsby, az şey için çok şey feda eden Macbeth hepsi ve daha nicesi davetlimdi hiçbiri mi gelmedi diye soruyorum ''Onlar da ölü gittiğin yerde seni bekliyorlar'' diyor yüzüme hiç bakmadan tekrar tabutuma uzanıyorum, kapağını üstüme çekiyorum. Onlar da sanki yatmamla ölmem birmiş gibi umursamadan yerime yerleştiriyorlar beni sesimi kesmek istercesine her söylevimde biraz daha toprakla boğuyorlar beni, hayatımın en coşkulu dönemlerinde bile karşılaştığım kayıtsızlığa bu sefer de bedenen tanık oluyorum. Dünya'da yaşarken açık kulaklarla sözlerimi duymadılar duymazdan geldiler bir de yerin altında toprakla kapatılmışken mi sözlerimi işitecekler? Boşa çabalamayı bırakıyorum ve beni bekleyenlerle tanışmak için hazırlanıyorum.