“Ben korkuyorum, çok korkuyorum.’’ dedi kadın.

“Neden?” diyebildi adam yutkunarak.

Gündüzleri çocukların cıvıl cıvıl sesleriyle sevimli bir surete bürünen hava karardıktan sonra ise evsizler ve şarapçıların horultularına boğulan bir parkın en ücra köşesine konmuş bankta oturuyorlardı bu sırada. Aslında gece böyle başlamamıştı. Bir kafeteryadan aldıkları karton bardakla servis edilen kahvelerini yudumlayarak, birlikte adımlayıp sohbet ederlerken yol buraya akmıştı. Bu garip yer onlar içindeyken gariban bir hal almıştı sanki. Şimdi susuyordu ikisi de. Bu uzun sessizlik sürerken bekleyen, ihmal edilen her şeye olduğu gibi karton bardaklardaki kahveleri soğumuştu. Şimdi ise aynı karton bardak adamın dudaklarından düşürmediği sigaralarına küllük olmuştu.

Sessizliği bozan taraf olmak istemiyordu adam. Öylece bekledi sadece.

“Düşürme yüzünü, sen çok güzel bir adamsın.” dedi kadının titreşen dudakları. Adam derince bir nefes asıldı içine sigarasından. Ciğerlerine doldurduğu dumanın çıkmasını beklemeden “Seni anlamıyorum. Bunu çok istiyorum ama bana yardım etmiyorsun. Sanki anlaşılmamak için özel bir çaba içinde gibisin. Çok istiyorum ama seni anlayamıyorum.’’ Adamın bu sözlerinden sonra yine bir sessizlik oluştu ama bu defa çok uzun sürmedi. Kadın birkaç santim yana, adamın olduğu tarafa doğru kaydırdı vücudunu. Hiçbir beklenti içinde olmadan adamın bir elini kendi avuçlarına aldı. Elleri soğuktu adamın ama avuç içleri terliyordu. “Metamorfoz” dedi kadın. Hani insana bildiği her şeyi ve hatta adını bile unutturan anlar vardır ya. Söylenen her şeyi duyarsınız ama duyduğunuz şeyin sizde hiçbir karşılığı yoktur, anlamını kavrayamazsınız. Tam da bunu yaşamıştı adam bunu duyduğunda. “Başkalaşım” diye yanıt verdi nece sonra. Kadının tutmadığı diğer elindeki sigara bitmek üzereydi. Bir nefes daha çekti derince ve üfledi. “Seni anlamıyorum. Aynı dili konuşanlar değil, aynı şeyi hissedenler anlaşır derlerdi. Doğruymuş demek. “Adam konuşma sırasını yine kadına vermişti çünkü tek derdi onu anlamaktı şu an. Elini bıraktı adamın ve banktaki eski yerine döndü hafifçe yana kayarak. Bir bankın bir ucunda adam, diğer ucunda kadın vardı yine.

“Söylediklerim ve şimdi söyleyeceklerim hissettiklerimin en yalın hali ve duyacağın hiçbir şey seni tatmin etmeyecek. Muhtemelen bir süre sonra sözlerimi bitirmeme de izin vermeyeceksin. Yine de denemek istiyorum anlatabilmeyi. Bir beklenti içinde değilim.’’ Adam gözlerini tam karşısında duran ağacın kalın gövdesine dikmiş inceliyordu. Yeni bir sigara çıkardı tabakasından oysa daha bir önceki sigarasını söndürmemişti bile. Birinin ateşiyle diğerinin ucunu tutuşturduğu sigaralarını içiyordu. “Devam et.” der gibi yüzünü kadına çevirdi. “Sen çok güzel bir adamsın. Öyle güzelsin ki şu an anlatmakta zorlanmama sebep oluyor bu. Bazı sözcükler de bazı anlamlara gelmiyor. Korkuyorum ben. Senden korkmuyorum. Çok başka.” dedi ve ayağa kalktı kadın. Küçük adımlarla bankın önünde dolanmaya başladı. Sonra adamın karşısına geçip iki avucunun içine adamın yüzünü doldurup sakallarına dokundu. Göz teması kurmak istese de adam buna izin vermedi, başını yana çevirdi veda sevmeyen herkesin kaçmaya çalışması gibi. “Korkularla baş etmenin en iyi yolunun üzerine gitmek olduğu söylenir hep. Ben buna inanmıyorum. Aşkın her zaman kaybeden tarafta bulunan kimyasal bir dezavantaj olduğunu varsaydım. Buna inandım ve artık bu aşamadığım bir soruna dönüştü. Yenemiyorum. Seni sevmekten korkmuyorum ben ya da senin beni sevmenden. Aslında biliyorum, çok güzel seversin sen. Birbirimize aşık olduğumuzda, birbirimizi çok sevdiğimizde dönüşeceğimiz o adamdan ve o kadından korkuyorum. Tecrübe mi dersin, yoksa ön yargı mı, bunu bilemem. Başta bize çekici gelen, cezbeden her şeyin bir zaman sonra birbirimizde değiştirmek istediğimiz şeyler olmasından korkuyorum. Hata yapıyoruz hepimiz. Birinin hayatına girdiğimizde ya da birisi bizim hayatımıza girdiğinde yalnızlıklarımızı onunla gidermek istiyoruz. Oysa var olan yalnızlığı paylaşmak çok daha anlamlı ve gerekli. Değerli olan da bu.’’

Gözlerini gözlerine dikmiş pür dikkat kadını dinliyordu adam. Nemlenmeye başlamıştı gözleri. Anlamaya başlamanın, bir şeylerin bilincine yaklaşmanın verdiği ağırlık çökmeye başladı adamın omuzlarına. Bir sigara daha tutuşturup uzaklara dikti bu kez gözünü. Dinliyordu ve anlıyordu. Anlamak bu kadar ağır gelmemişti daha evvel hiç. Sessizliği son kez bozuyordu bu kez kadın.

“Ben dönüşmek istemiyorum. Beni ben yapan hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda kalmak istemiyorum. Çünkü biliyorum vazgeçmem gerekecek vakti geldiğinde. Sevmek, bir aşkı dolu dolu yaşamak bunu gerektirecek; biliyorum. Birini sevmeye başladığında kendin olmaktan da vazgeçiyorsun aslında. Kurduğun hiçbir hayali ondan ayırmaman gerekir. Onu da içine katmadığın her şey birer ihanet gibi hissettirir bazen. Saygı tükenir yavaş yavaş. Tutku da öyle. Sırf birbirimizi sevdik diye birbirimizin sahibi gibi davranmaktan korkuyorum. Hiç olmadığımız insanlara dönüşmeye başlamaktan ve bunun önünü alamamaktan korkuyorum. Değişim sancılıdır tıpkı devrimler gibi. Her devrim ilk kendi çocuklarını tüketir. Yalnızlığımı seviyorum.” diye noktaladı sözlerini kadın.

Nemli iki çift göz, gittikçe ayaza çeken hava, sessiz ve karanlık bir park ve çok uzaklardan gelen sarhoş naraları… Böyle bitime gelmişti bir aşk. Elini paltosunun cebine sokup bir parça kağıt çıkardı kadın ve adamın eline tutuşturdu. Hiçbir cevap, hiçbir tepki beklemeden arkasını döndü ve yürümeye başladı. Gittikçe sıklaşan adımlarla parktan uzaklaştı, uzaklaştı ve gözden kayboldu.

Susmak bazen en etkili eylemdir. Öyle yaptı adam. Ağlamamak için sıktığı çenesinin sancısı başının iki yanına, şakaklarına vurmaya başlamıştı. Bir sigara daha çıkardı tabakasından. Ayağa kalktı gözlerini kıstı kadının gittiği yöne doğru bakarak. Karanlığı izliyor sessizliği dinliyordu artık. Gitmeden hemen önce kadının eline tutuşturduğu kağıdı açtı ve dakikalardır dökülmeye yüz tutmuş yaşları serbest bıraktı gözlerinden. Sigarasından derin derin nefesler çekmeyi hiç bırakmadan okudu, okudu, okudu…

“Kötü bir son, sonsuz bir umutsuzluktan iyidir. Tanrı karşına iyi insanlar çıkarsın…’’