dün gece ölüyordum

yüreğimin en ücra köşesine bir duman çekti yokluğun

ölüyordum çünkü bütün yıldızlar pencerene düştü

aldım, aldım sakladım gözlerini başka gözlerden

 

başucuna bir bahar iliştirdim tanrı yapraklarından

dudaklarından kıvrılan haziran sonları tadı

efkârlar falan bahanesi oldu sonra her şeyin

sen tuttuğunda biraz fazla romeo’ydu ellerim

 

-boş tarikatlar ve taş barikatlar gibi bir fransız ihtilali-

adın ağzımın içinde salıncak kurmağa cüretkâr

şimdi öyle bakıyorsun sen ama

yani ne bileyim, azalıyorum işte ben

uzanıp kulaklarımda çınlayan sesini tutuyorum

 

tarihler tarihe gömülüyor konu sensen

bir kibritin ucunda sallanan ben oluyorum

hava sahamıza adamakıllı bombalar düşüyor

devletler modernize edilmiş ağna firavun

 

kof cennetlerin pazar banyocuları onlar

damarlarımızda gezinen safkan ingiliz atlar

sen ölürsen damarlarımız genişler ve şahlanırız

bir yığın cehennem yürür

ve piç ölür ömrümüz