Tarih: 24 Kasım 342

Yer: Sur


Lotthum karargahının üzerine tozdan dolayı kuşlar bile yaklaşmıyordu. Karargahta inanılması güç bir hareketlilik mevcuttu. Bu hareketlilik de aynı şiddette bir ses kirliliği oluşturuyordu. Öyle ki civarda daha önceden bulunan tilkiler, ceylanlar, geyikler hep daha sessiz ve daha tenha bölgelere doğru yol almışlardı. Karargahın birkaç kilometre karşısında, karargahtan da görülebilecek şekilde tüm endamıyla efsanelere konu olmuş Sur Kalesi bulunuyordu. Methria'nın batısını doğusuna bağlayan tek geçiş noktasında bulunan bu kale her anlamda çok önemliydi. Tasarımıyla, tahkimatlarıyla ve muhteşem silahlandırılmış garnizonuyla tam anlamıyla bir şaheserdi. Şimdi ise halk diliyle yürek yemiş bir kral kaleyi ele geçirme hayalleriyle gecesini gündüzüne katmış, kinini her daim diri tutmuş ve yeniden harekete geçmişti.


Sayıları 25.000'e varan Lotthum ordusu ritmik adımlarla yerküreyi titreterek marşlar eşliğinde yavaş yavaş sura doğru ilerlemeye başladı. Toz bulutunu gören gözcüler derhal Kral Arthen'e haberi ulaştırdı ve Miseria birlikleri de son hazırlıklarını tamamlayıp harekete geçmişti. Surun devasa tahta kapıları yavaş yavaş açıldı ve en önde Arthen olmak üzere 20.000'e yakın Miseria askeri bölükler halinde dışarıya doğru akmaya başladı. Savaşın gerçekleşeceği, litrelerce kanın etrafa saçılacağı bölge nihayet belli olmuştu. Surdaki yerel halkın Surönü adını verdiği geniş, yeşilliklerle kaplı ova birkaç saat içerisinde kan gölüne dönecekti.


Yaklaşık yarım saat içinde birlikler stratejilerine ve başlarında bulunan ikisi de birbirinden cesur liderlerinin emirlerine uygun olacak şekilde konumlandılar. Yüzyıllardır süregelen savaş geleneği gereği iki taraftan da hem askerin hem de kralların güvendiği birer yiğit savaşçı savaş meydanının tam ortasına geldiler. Saldıran taraf olan Lotthum'un elçisi Teosis bağırarak Miseria elçisi Welon'a seslendi. "Biz buraya zafer kazanmaya geldik. Teslim olun, kan dökülmesin. Canınız yüce kralımız Ellder tarafından garantilenmiştir. Kimsenin kılına dahi zarar gelmeyecek. Welon bir miktar şaşırmıştı. Zira karşısında yaklaşık 3,5 asırdır Methria kıtasının en güçlü krallığı olarak varlığını sürdüren Miseria'nın karşısına inanılması güç bir özgüvenle çıkmış bir ordu bulunuyordu. Şaşkın ifadesini yüzünden hızlıca silip sert bir yüz ifadesiyle o da bağırmaya başladı. “Siz nasıl ki zafer kazanmaya geldiyseniz biz de buraya sizi tarihten silmek için geldik. Eğer hayatta kalmak istiyorsanız geri çekilin! Aksi taktirde bu meydanı cehenneme çevireceğiz.”


Welon'un verdiği cevabın üzerine Teosis kaşlarını çattı ve elini kılıcının kabzasına koydu. Çok kısa süren bir bekleyişin ardından hışımla kılıcını kınından çıkarttı ve mavi göğe kaldırdı. Bu apaçık bir şekilde savaşın gerçekleşeceği anlamına geliyordu. Welon bu hareketin ardından başını umutsuzca salladı ve atının vücudunu kendi ordusuna doğru döndürerek kılıcını havaya kaldırdı. Ardından atını şaha kaldırıp ordusunun saflarına doğru harekete geçti. Teosis de kin dolu bakışlarıyla etrafı süzerek geriye döndü ve safların arasında kayboldu. 


Kısa bir sessizliğin ardından gürültüsüyle yeri göğü inleten savaş davulları gümbürdemeye başladı. İlk hareket Lotthum cephesinden geldi. Sayıları 5.000'e varan süvariler farklı kollar halinde Miseria'nın ön saflarına bir yıldırım misali çöktüler. Aynı esnada gökyüzü atılan okların yoğunluğu sebebiyle kararmıştı. Birkaç saat önce rengi insanın içini açan gökyüzü yerini rengini okların sapından alan bunaltıcı bir kahverengiye bıraktı. Lotthum süvarilerinin ani hamlesi Miseria'nın ön saflarında çok büyük bir şaşkınlığa sebep olmuştu. Gelen bu hamleden dolayı safları esneterek olası kayıpları en az seviyeye indirseler de Lotthum birlikleri sahip oldukları olağanüstü kin ve nefretle birlikte saldırmakta direttiler ve safları yavaş yavaş yarmaya başladılar. Miseria tarafı hızlı bir şekilde mızraklı birliklerini ön saflara doğru sevk etmeye başladı. Bu hamlenin ardından nihayet kıyıcı Lotthum süvarileri yavaşlatıldı. Lotthum piyadelerinin de savaşın sıcak hattına gelmesiyle birlikte ortalık iyice işin içinden çıkılmaz bir hal aldı.


Savaşın kendi aleyhlerine seyrettiğini gören Kral Arthen komuta otağında sadece savaş meydanına ineceği zaman kullandığı altın işlemeli kılıcını kınına yerleştirdi ve otağın dışına çıkarak safkan atına atladı. Kılıcını kınından hışımla çekip savaş meydanını işaret ederek hücum emrini verdi. Bu emir ya şerefli bir ölüm ya da büyük bir zafer anlamına geliyordu. Miseria saflarında bulunan tüm birlikler Kral ile birlikte düşman saflarına doğru akın etmeye başladı. Arthen kısa süre sonra kendini düşman saflarının arasında buldu. Bu noktada atıyla savaşmanın mantıksız olacağını düşünerek atından indi. Atından iner inmez kendine doğru gelen bir hamleyi dizlerini hafifçe esneterek atlattıktan sonra hasmının kılıcını savurduğu sağ elini tutup kendisinin sağına doğru uzattı. Şövalyede beklenmedik bir hamleyle karşılaşmanın verdiği bir şaşkınlık bulunuyordu. Bu anlık tepkiyi değerlendiren Arthen sol elinde tuttuğu hançeri ağır zırhlı şövalyenin sağ koltuk altından sapladı. Ardından hızlı bir hareketle şövalyenin arkasına geçip sol bacağının eklem noktasına sert bir tekme attı. Şövalye tekmenin sertliği ve zırhının ağırlığıyla sol yanına doğru devrildi. Arthen şövalye devrildikten sonra kanla kaplanmış kılıcını şövalyenin boğazındaki açıklığa doğru saplayıp geri çıkardı. Rakibini alt etmenin verdiği rahatlıkla sıradaki rakibini aramak amacıyla doğruldu ve etrafına bakınmaya başladı. O sırada gökyüzünden ıslık atarak gelen bir ok Arthen'in sol omzuna saplandı. Hareket kabiliyetinin fazla olması için giydiği hafif zırh Arthen'i oktan koruyamadı ve Arthen ağır bir yara aldı. Okun saplanmasının ardından Arthen'in sağ omzu geriye doğru savruldu. Hissettiği acıdan ve yakınında kimsenin olmamasından dolayı vurulduğunu hemen anlamıştı. Başını yavaşça acıyı hissettiği sağ tarafına doğru döndürdü ve geriye doğru yere yığıldı. 


Kralın yere yığıldığını gören ve başından beri kendisini takip eden cübbeli bir grup hemen kralın başına toplandı ve kralı koruma altına aldı. Grubun başı olduğu anlaşılan adam konuşmaya başladı. "Kralım! Beni duyuyor musunuz? Lütfen cevap verin!" Kral Arthen omzunun acısıyla bayılmıştı. Adam herhangi bir cevap alamayınca etrafındakilere seslendi. "Buradan çıkıyoruz. Hızlı olun." Savaş meydanında bir gariplik olduğunu sezen adamın gözleri karardı ve bir şeyler fısıldamaya başladı: “Fis bellum monocrum…” Keşiş kılığındaki adam kralın taşındığı örtünün bir ucundan tutup ilerlerken az önce bir şeyler söylediği yerde yer altından bir karaltı yavaşça yükseldi ve patlayarak her yere yayılmaya başladı. Direkt olarak Lotthum piyadelerine yönelen karaltı piyadelerin gözlerinden vücutlarına doldu. Daha sonraları bu konuda savaş meydanında bulunanlar "Karaltının ardından o gözlerindeki hırs ve kin yok oldu." diye bahsedeceklerdi. 


Kral Arthen ve beraberindeki grup, ara ara kısa bir mola verip kralın yarasına bakım yaparak yaklaşık 1 saat boyunca yürüdüler. Surun arkasında bulunan yemyeşil, ağaçsız tepenin üzerine nihayet çıktılar. Burada kendilerini bir başka grup bekliyordu. Üstlerindeki kara cübbelerden bu grubun kralı savaşın ortasından çıkaran grupla birlikte hareket ettiği rahatlıkla çıkarılabiliyordu. Kral Arthen yavaş yavaş kendine geliyordu. Oldukça yorgun görünen koyu kahverengi gözlerini yavaşça araladı. Karşısında ucu bucağı olmayan, tertemiz ve masmavi olan gökyüzünü gördü. Ardından etrafındaki seslere kulak kabarttı. En son düşman saflarının içinde olduğunu anımsadı ve ıslık sesini hatırladı. Kısa bir anlığına irkildi ve sağ omzunun acısı yeniden kendini göstermeye başladı. Nerede olduğunu görmek amacıyla biraz da yakın çevresine bakmaya niyetlendi. Üzerinde yattığı örtüyü tutan 4 kara cübbeli adamı gördü. Hızlı bir karar vermesi gerekiyordu zira kaçırılıyor olabilirdi. Kendi kendine tutsak olarak yaşayacağıma onurumla savaşarak ölürüm diye söylenerek dişlerini sıktı. Gözüne sol tarafındaki cübbeli adamın bıçağı takıldı. Bıçağı hızlıca alıp kendini koruyabilirdi. Arthen düşünürken garip bir sesle irkildi. Etrafındaki adamlar hiçbir tepki vermemişti. Kısa bir anlığına acaba sadece ben mi duydum diye düşündü. Şimdi bunu düşünecek zaman değil, derhal davranmalıyım diye kendine kızdı.


Derin bir nefes alıp sol tarafa doğru yüklendi ve örtünün üzerinden indi. Cübbelilerin şaşkın bakışları arasında göz kestirdiği cübbelinin sağ dizine sert bir tekme attı ve çok seri bir şekilde adamın hançerini kınından çıkardı. Eline aldığı hançeri, sendeleyen adamın boğazına saplamak için savurdu. Kralın uyandığının en başından beri farkında olan ve ne yapacağını izleyen ak saçlı adam yüzünde gururlu bir gülümsemeyle yumruğunu sıkıp bir şeyler fısıldadı. Ardından yavaş adımlarla taş kesilen kralın yanına doğru ilerledi. "Ecdadınıza ne kadar benziyorsunuz, yaşasalardı hiç şüphe yok ki sizinle gurur duyarlardı." Aynı yavaşlıkla kralın önüne doğru geldi ve konuşmaya devam etti. "Size her şeyi anlatacağım fakat sabırlı olmalısınız. Sizi korumak için görevlendirildik ve öyle de yapıyoruz." Bir yandan da yere çöken adamın omzuna hafifçe vuruyordu. Adam yavaşça kalktı ve kral ile ak saçlı adamın etrafında daire oluşturan cübbelilerin arasına karıştı. Ak saçlı yumruk yaptığı elini yavaşça serbest bıraktı ve kralın büyüsü çözüldü. Arthen bu kim oldukları belirsiz gölge bozuntusu adamlara güvenmemekte kararlıydı. Büyünün bozulduğunu fark edip yavaşça doğruldu. Dışarıdan bakıldığında dinlemeye karar vermiş gibi gözüküyordu. Ak saçlı, sakin bir şekilde karşısındaki genç adamın hamlesini bekliyordu. Kral yeniden derin bir nefes aldı ve aldığı nefesi yeniden havaya karıştırırken hızlı bir hamleyle bıçağı ak saçlı adama doğru savurdu. Ak saçlı adam görüntüsüne kıyasla inanılması güç bir çeviklikle bıçak darbesini atlattı ve kralın kolunu kavradı. Eliyle kolunun birleştiği kısma sert bir şekilde vurup hançeri yere düşürdü. Ardından kralın kolunu boşluğa savurup karın boşluğuna bir yumruk savurdu. Arthen bu hamleyi beklemiyordu. Başarılı olacağından fazlasıyla emindi, oysaki bu garip adamı hakladıktan sonra kalanları çok daha basit bir şekilde öldürebileceğini düşünmüştü. Karın boşluğuna gelen yumruk vücudunda şok etkisi yarattı. Yumrukla birlikte derin bir nefes çekti ve nefesi kesildi. Ak saçlı adamın yüzündeki gülümseme biraz daha büyüdü ve aniden silindi. Kaşlarını çatıp bağırmaya başladı. "Beni dinle çocuk! Babanı, dedeni, büyük dedeni ve Kral Aksilon'a kadar tüm ecdadını biz büyüttük, biz koruduk! Nerede olduğunu bilmek, kim olduğumuzu öğrenmek istiyorsan dinlemesini öğreneceksin!" Ak saçlı cümlesini bitirdiğinde Arthen tekrar kendine gelmişti. Sakince derin bir nefes aldı, ak saçlı kara cübbeli bir adam yüce Miseria'nın kralına bu şekilde davranamazdı. Düşündükçe öfkesi daha da arttı ve yeniden adamın üzerine doğru yöneldi. Bu kez boş sol elini yumruk yapıp adamın suratına doğru savurdu. Ak saçlı, yılların verdiği tecrübeyle kendini esneterek kralın yumruğunu boşa çıkardı. Kralın savurduğu kola sağ dirseğiyle sertçe vurdu ve kralın sağına doğru sendelemesini sağladı. Yavaşça kralın arkasına geçip kıyafetinin arkasından tuttu ve kendine çevirerek burnuna sert bir yumruk vurdu. Kral burnundan kanlar akarak yere düşerken ak saçlı adam yeniden bağırdı. "Ahmak!"